Harezmi'yi Anlamak

 

Bazı isimler vardır ki sadece yaşadıkları çağa değil, kendilerinden yüzyıllar sonrasına da yön verirler. Harezmi bu isimlerden biridir. Onu yalnızca bir matematikçi, gökbilimci ya da coğrafyacı olarak anmak eksik olur. Harezmi, bilginin sistematikleştirilmesi, sayının düşünceyle buluşması ve aklın yöntemle kuvvet kazanmasıdır. Ve belki de en önemlisi: İslam dünyasının “aklın ışığıyla” parladığı bir çağın simgesidir.

Bugün çocuklarımızın okulda öğrendiği “cebir”, Harezmi’nin mirasıdır. Onun "Kitab el-Muhtasar fi Hisab el-Cebr vel-Mukabele" adlı eseri, sadece cebirin kurallarını koymakla kalmadı; düşünceyi somuttan soyuta, soyuttan çözüme yönlendiren yepyeni bir zihinsel sistem önerdi. Bu eserinde, ikinci dereceden denklemlerin sistematik olarak çözümlerini sundu, negatif sayıları reddetmesine rağmen onların yokluğunu mantıklı yollarla dengeleyerek ilerledi. Cebiri yalnızca sayıların işlemi değil, hayatın ve doğanın dengesi olarak yorumladı.

Harezmi aynı zamanda Hint-Arap sayı sistemini Arapça’ya adapte ederek Avrupa’ya taşıyan önemli bir köprüydü. “0” (sıfır) kavramının sistematik şekilde kullanımı, onun sayesinde yaygınlaştı. Bu, modern matematiğin ve dijital dünyanın temel taşlarından biridir. Ondan önceki sistemlerde bulunmayan sıfır, işlemlerin doğruluğunu ve hesaplamaların tutarlılığını sağlamada devrim niteliğinde bir unsurdu.

Geometri, astronomi ve coğrafya ile matematiksel düşünceyi buluşturması, onu sadece bir matematikçi değil, sistem düşünürü haline getirmiştir. Denklem çözümünden takvim hesaplamalarına, harita çiziminden gökyüzü gözlemlerine kadar çok sayıda alanda bilimsel yöntemi önceleyen bir akıl inşa etmiştir.

Adaletli ölçüm, denkliğin korunması ve mantığın matematikle iç içe geçmesi; onun bıraktığı büyük devrimdir.

Modern bilgisayar biliminin temelini oluşturan “algoritma” kavramı da yine Harezmi’nin adından gelir. Al-Khwarizmi → Algorithm. Bugün yapay zekâdan finansal modellere kadar uzanan bu temel kavram, 9. yüzyıl Bağdat’ının Bilgelik Evi’nde filizlendi.

Harezmi, İslam dünyasının “akılcılıkla inancı yan yana taşıdığı” o özgür düşünce döneminde yetişti. Abbasi Halifesi El-Me’mun’un önderliğinde kurulan Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), yalnızca kitapların tercüme edildiği değil, düşüncelerin tartışıldığı, bilimin teşvik edildiği bir merkezdi.

Antik Yunan’dan gelen miras, Hintli ve İranlı bilginlerin katkılarıyla sentezlenmiş, bu sentez akılcı ve sorgulayıcı bir İslam düşüncesine dönüşmüştü. Harezmi, bu mirası alan, dönüştüren ve çağının çok ötesine taşıyan bir akıldır.

Onunla birlikte aynı dönemin veya takip eden yüzyılların diğer büyük İslam alimleri de insanlık tarihine önemli katkılarda bulundular. İbn Sina, tıpta "El-Kanun fi't-Tıbb" adlı eseriyle Avrupa üniversitelerinde 600 yıl ders kitabı olarak okutuldu. Farabi, felsefe ve siyaset teorisi üzerine yaptığı çalışmalarla Aristo’nun mirasını İslam düşüncesine kazandırdı. Biruni, jeodeziden kimyaya kadar geniş bir yelpazede deneysel bilimsel yöntemler kullandı, dünyanın döndüğünü Galileo'dan çok önce savundu. İbn Heysem, modern optiğin kurucusu sayılır; sistematik deney yaparak ışığın doğasını anlamaya çalıştı. İbn Rüşd, Aristo’nun eserlerini yorumlayarak Batı skolastiğini derinden etkiledi.

Ne yazık ki bu yükseliş sonsuz olmadı. 11. yüzyılda, İmam Gazali’yle birlikte İslam dünyasında köklü bir zihinsel kırılma yaşandı. Gazali, "aklı sınırla", "felsefeyi terk et", "mutlak bilgi vahiydedir" dedi. Bu düşünce yalnızca bir teolojik tercih değil, bilimsel düşüncenin damarına saplanan bir bıçak oldu.

Gazali’yle birlikte akıl yerini dogmaya bıraktı. Gözlem ve deney yerini metafiziğe ve kaderciliğe terk etti. Soru sormak değil, yanıtı ezberlemek öne çıktı. Felsefe ve bilim "şüphe uyandıran" alanlar olarak görüldü. Her sorunun cevabının zaten kutsal kitapta olduğu inancı ve yanılsaması aklın ve araştırmanın önüne geçti.

Harezmi'nin ve o dönemin islam alimlerinin kurduğu sistem çökertildi. Matematik artık anlam arayışı için değil, sadece hesap kitap için kullanıldı. Bilimsel yöntem yerini ezbere, deneysel düşünce yerini taklitçiliğe bıraktı. Bu kırılma, sadece bireysel değil; medeniyet ölçeğinde bir kayıptı. Üniversiteler bağımsız düşünce üretmeyen, sadece aktaran kurumlara dönüştü. Astronomi, tıp, matematik, fizik gibi alanlarda dünya öncüsü olan İslam dünyası, Batı'nın bilimsel atılımı karşısında edilgen bir izleyici haline geldi. İslam alemi bugün hâlâ bu kaybın bedelini; teknolojik dışa bağımlılık, entelektüel üretkenlikte gerilik ve akılcı düşünceye karşı önyargılı kültürel refleksler gibi ağır sonuçlarla ödüyor. Buna ek olarak, bilimsel düşüncenin terk edilmesiyle birlikte sınıfsal eşitsizlikler pekişti, cinsiyet temelli ayrımcılık kalıcı hale geldi ve toplumların ilerlemesini engelleyen birçok sosyo-kültürel tabu yerleşik düzene dönüştü. Kadınların eğitimden dışlanması, toplumsal rollerin sorgulanamaz hale gelmesi ve eşit yurttaşlık bilincinin gelişememesi gibi meseleler de bu kaybın doğrudan ve dolaylı sonuçları olarak nitelendirilebilir.

Harezmi’yi Yeniden Anlamak

Harezmi’yi anlamak, yalnızca bir bilim insanını anmak değildir. Bu, akılcılıkla inancın bir arada var olabileceği bir düzeni mümkün kılan zihniyeti anlamaktır.

Harezmi’yi anlamak, aklı ve deneyi öncelemeyen toplumların neye dönüşeceğini görmek; bilimden, sorgulamadan, eleştiriden uzaklaşmanın nasıl bir karanlık getirdiğini fark etmektir.

Ve belki de en önemlisi, yeniden inşa edilecek bir düşünce düzeni için nereye bakmamız gerektiğini göstermektir. Doğunun kadim ışığına, Bağdat’a, Bilgelik Evi’ne ve oradan yükselen Harezmi’nin aklına...

Son söz:
Bugün hâlâ sorabiliriz: Harezmi'nin mirasını ne kadar taşıyoruz?
Ya da daha doğrusu: Onu ne zaman unuttuk?

(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçları kullanılmıştır)

bayErgin

'Ancora Imparo'

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski