Bugün sizlere "İnanırsan Olmaz, Çalışırsan Olur" ve "Use the Difficulty" felsefelerini çok iyi ifade ettiğini düşündüğüm bir hikaye anlatmak istiyorum:
Japonya'da bir çocuğun en büyük hayali, judo öğrenmektir. Ne var ki, küçük yaşta geçirdiği bir trafik kazasında sol kolunu omzundan itibaren kaybeder. Buna rağmen hayata tutunmaktan ve hayallerinin peşinden koşmaktan vazgeçmez. Çocuğun azmi ve kararlılığı karşısında ailesi de duyarsız kalmaz ve onu bir judo ustasına götürür. Usta, çocuğun içindeki isteği görünce eğitimine başlamaya karar verir. İlk derste ona yalnızca tek bir hareket öğretir. Haftalar geçer, çocuk aynı hareketi defalarca tekrar eder. Başka bir şey öğrenemediği için içten içe huzursuz olur ve bir gün dayanamayıp sorar:
"Sensei, neden sadece bir hareket öğreniyorum? Başkaları yeni şeyler denerken ben neden hep aynı şeyi tekrar ediyorum?"
Sensei sakin bir şekilde yanıtlar:
"Devam et. Vakti geldiğinde anlayacaksın."
Aylar sonra, çocuk bir turnuvaya katılır. İlk maç öncesi heyecanlıdır; nefesi hızlanır, avuçları terler. Hakemin işaretiyle mücadele başlar. Çocuk, hocasının öğrettiği hareketi uygulamak için fırsat kollar. Rakibi bir anlık boşluk verdiğinde hamlesini yapar ve şaşkınlıkla maçı kazanır. İkinci ve üçüncü turlarda karşısında daha tecrübeli rakipler vardır. Çocuk biraz daha rahattır, fakat ciddiyetini korur. Müsabakalarda sabırla doğru anı bekler ve yine bildiği tek hareketi ustalıkla uygular. İkinci, üçüncü, dördüncü tur, çeyrek final, yarı final derken artık tek hareketle finale kadar çıkmıştır. Final maçında, ondan hem daha büyük hem de daha güçlü bir rakiple karşılaşır. Çocuk artık neredeyse kazanacağından emindir ama içindeki bir ses onu uyarır: "Kendine fazla güvenme, dikkatli ol." Maç başladığında tüm duyuları keskinleşir. Her hamleyi ölçüp tartar, her nefeste bir an daha sabreder. Rakibi birkaç kez onu zor duruma düşürse de panik yapmaz. Beklediği an geldiğinde, binlerce kez çalıştığı o hareketi yine aynı dikkat ve özenle uygular. Hamlesi kusursuzdur. Hakemin "ippon" sesi duyulduğunda, çocuk hem zaferin hem de sabrının karşılığını almanın huzurunu hisseder.
Maçtan sonra sevinç ve gururla hocasına koşar ve merakla sorar:
"Sensei, nasıl oldu da sadece bir hareketle herkesi yendim?"
Sensei gülümser:
"Sana öğrettiğim teknik, judoda ustalık gerektiren en zorlu hareketlerden biriydi. Sen ise azmin, sabrın ve sarsılmaz bağlılığınla onu tekrar tekrar çalıştın ve sonunda bu harekette bir usta oldun. Bu hareket, doğru uygulandığında savunması en güç tekniklerden biridir. Rakiplerinin bu tuzaktan kurtulabilmesinin tek bir yolu vardı: sol kolunu tutmak... Ama senin bir sol kolun yok!"
Hayat, karşımıza çıkan engellerin bazen düşündüğümüzden çok daha büyük fırsatlara dönüşebileceğini kanıtlar. Çocuğun "eksik" olduğu düşünülen yönü, doğru bir stratejiyle en güçlü yanına dönüştü. Bu durum engellerle karşılaşıldığında pes etmek yerine onları avantaja çevirmenin mükemmel bir örneğidir.
Bu hikaye, iki Oscar ödülü sahibi usta aktör Michael Caine’in bahsettiği "Use the Difficulty" felsefesiyle birebir örtüşüyor. Caine, bir sahnede istenmeyen bir olay yaşandığında, yönetmeni o durumu dezavantaj yerine avantaja çevirmesini söylemiş. Bu bakış açısı çok basit ama çok etkili:
"Bir şey ters gittiğinde, bu her zaman kötü bir şey demek değildir. Soru şu: Bunu lehime nasıl çevirebilirim?"
Judo öğrencisinin hikayesinde de benzer bir durum var. Fiziksel bir eksiklik gibi görünen şey, çocuğun en güçlü silahına dönüştü. Çünkü hem çocuk hem de hocası "zorluk" kavramını doğru bir yerden ele aldı ve onu avantaja çevirdi.
Şimdi hikayeyi düşünün ve kendinize sorun: Hayatınızda "dezavantaj" olarak gördüğünüz hangi yönünüzü avantaja çevirebilirsiniz? Bu sorunun cevabı, iş yaşamınızda, kişisel ilişkilerinizde ve hatta kendinizle olan mücadelede yeni bir kapı aralayabilir.
- İş dünyasında: Beklenmedik bir kriz mi çıktı? Belki de bu, ekip olarak daha iyi bir çözüm bulmanız için bir fırsattır.
- Kişisel gelişimde: Fiziksel bir sınırınız mı var? Belki de bu, farklı bir beceri geliştirmenizin yolunu açabilir.
- Liderlikte: Zor bir karar mı almanız gerekiyor? İşte o an, liderliğinizi gerçekten gösterebileceğiniz bir fırsattır.
Hikayedeki çocuğun azmi, çalışkanlığı ve kararlılığı gerçekten takdire şayandır. Aylar boyunca aynı hareketi büyük bir sabırla tekrar ederek adeta yenilmez bir hale gelmiştir. Bu durum bana sık sık dile getirdiğim bir sözümü hatırlatıyor: "İnanırsan Olmaz, Çalışırsan Olur!" İnanç elbette önemlidir, ama tek başına yeterli değildir. Çalışmak, denemek ve karşılaştığınız engelleri "kullanmak" sizi başarıya götürür. Çünkü hayat size her zaman mükemmel bir yol sunmaz; ama siz o yolun içinde bir fırsat yaratabilirsiniz.
Bir dahaki sefere bir sorunla karşılaştığınızda, hemen geri çekilmek yerine şu soruyu sormayı deneyin:
"Bu durumu nasıl lehime çevirebilirim?"
Belki de en büyük zayıflığınız, sizi en ileri taşıyacak olan şeydir.
Zorluklar düşmanınız değil, öğretmeniniz olabilir.
"Use the difficulty". Çalışın, uyarlayın ve o engeli bir basamağa dönüştürmeye çalışın.
Not: Bu hikayenin gerçek olup olmadığını bilemiyorum. Ama gerçek olup olmaması konu bağlamında çok da önemli değil. Asıl önemli olan, bu hikayenin bize ne anlattığı ve hayata nasıl farklı bir açıdan bakabileceğimiz. Çünkü bazen bir öykü, gerçek olsun ya da olmasın, size bir ömür boyu rehberlik edecek bir bakış açısı kazandırabilir.
(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımda YZ aracı kullanılmıştır)