%98 başarı ne demektir?
Bir satış şirketindeyseniz, bu oran kulağa oldukça etkileyici gelebilir. Satış hedeflerine sürekli bir biçimde %98 oranında uyan bir satış ekibi, büyük ihtimalle oldukça mutludur. Ancak bu rakamı doğru değerlendirebilmek için bağlamı anlamak gerekir. Bu başarı, genelde büyük bir çabayı ve istikrarı temsil etse de, geride kalan %2’nin ne ifade ettiğini sormak bazen hayati öneme sahip olabilir. Örneğin, süt satan bir markette %98’lik başarı oranı, satılan her 1000 adet sütten 20 çocuğun zehirlenmesi demek olabilir; ya da günde 100 milyon TL'lik işlem yapan bir banka şubesinin ayda 60 milyon TL açık vermesine sebebiyet verebilir. Bu örnekler, bağlamın ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
Mükemmel, Mükemmellik ve Mükemmeliyetçilik
Mükemmel, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından "eksiksiz, kusursuz, tamamlanmış" anlamında tanımlanmaktadır. Bu, bir şeyin ya da bir durumun ideal veya en iyi haliyle olması durumunu ifade eder.
Mükemmellik, mükemmel olma durumu ya da niteliği olarak tanımlanır. Mükemmellik, bir hedefe ulaşmanın ötesinde, sürekli bir iyileşme ve kendini geliştirme sürecini kapsar. Antik Yunan’dan günümüze kadar mükemmellik, hem bireysel hem de toplumsal başarıların merkezinde yer almıştır.
Mükemmeliyetçilik ise, "her konuda en iyiyi arama, eksiksiz olma isteği ve bu doğrultuda sürekli bir çaba gösterme eğilimi" olarak tanımlanabilir. Psikolojik açıdan bakıldığında, mükemmeliyetçilik hem olumlu (uyumlu mükemmeliyetçilik) hem de olumsuz (uyumsuz mükemmeliyetçilik) sonuçlar doğurabilir.
Bu üç kavram, sıklıkla birbirine karıştırılsa da aralarındaki fark kritiktir: mükemmel belirli bir standarda ulaşmış sonucu ifade ederken, mükemmellik bu standarda ulaşma yolculuğunu ve çabayı içerir. Mükemmeliyetçilik ise, bu çabayı motive eden bir güç olabileceği gibi, aşırıya kaçıldığında sağlıksız bir baskıya dönüşebilir. Doğru yönetildiğinde, mükemmeliyetçilik kişisel ve profesyonel gelişimin itici gücü olabilir; ancak dengesiz bir yaklaşım, tükenmişlik ve hayal kırıklığı yaratabilir.
Tarihsel Perspektif
Mükemmellik kavramı farklı dönemlerde farklı şekillerde ele alınmıştır. Antik Yunan’da Aristoteles, mükemmelliği bir varlığın doğasına uygun olarak en iyi haline ulaşması olarak tanımlamıştır. Ona göre, her şeyin bir amacı vardır ve mükemmellik, bu amaca uygun işleyişte bulunur.
Orta Çağ’da ise mükemmellik daha çok dini bir kavram olarak ele alınmıştır. İlahi plana uyum, mükemmelliğin ölçütü olarak görülmüştür. Thomas Aquinas, mükemmelliği Tanrı’nın niyetine en uygun haliyle var olmak şeklinde tanımlamıştır.
Modern dönemde mükemmel kavramı genellikle bireylerin veya kuruluşların ideal olarak gördükleri en yüksek standardı temsil eder. Bu, bir üründen bir hizmete, bir kişinin performansından bir toplumun işleyişine kadar her alanda "eksiksiz" olmak olarak algılanır. Ancak bu bağlamda mükemmel çoğu zaman ulaşılması zor veya göreceli bir kavram olarak kalır. Bu nedenle modern çağda mükemmel kavramı, çoğu zaman süreçten çok sonuca odaklanan bir bakış açısıyla değerlendirilir.
Mükemmellikte varılan sonuç - süreç bağlamından dolayı önem kazanan mükemmeliyetçilik kavramı, modern psikolojide 20. yüzyılın ortalarında sistematik bir şekilde ele alınmaya başlanmıştır. Bu terim, bireylerin kendileri veya çevresindekiler üzerinde yüksek standartlar koyma ve bu standartlara ulaşmak için yoğun bir çaba gösterme eğilimlerini tanımlamak için kullanılır.
İlk akademik çalışmalar, 1950'lerde ve 1960'larda Karen Horney gibi psikologların, mükemmeliyetçilikle ilgili içsel çatışmaları ve bireylerin mükemmel olma arzusuyla başkalarını memnun etme çabalarını incelemesiyle başlamıştır. Ancak, mükemmeliyetçiliğin modern anlamda teorileştirilmesi ve sınıflandırılması, 1990'larda Dr. Paul Hewitt ve Dr. Gordon Flett tarafından yapılan detaylı araştırmalarla şekillenmiştir. Bu çalışmalar, mükemmeliyetçiliğin üç ana boyutunu (kendine yönelik, başkalarına yönelik ve sosyal olarak dayatılan) tanımlamış ve bu kavramı psikolojik sağlığa etkileri açısından geniş bir perspektifle ele almıştır:
- Kendine Yönelik Mükemmeliyetçilik: Bu boyutta birey, kendisi için yüksek standartlar belirler ve bu standartlara ulaşmak için yoğun bir çaba gösterir. Olumlu yönü, kişinin motivasyonunu ve azmini artırmasıdır. Ancak olumsuz yanı, başarısızlık durumunda kendine yönelik sert eleştiriler ve hayal kırıklığıdır. Örneğin, bir sanatçının her eserinde "kusursuz" olmayı hedeflemesi, yaratıcı süreçte tükenmişlik hissine yol açabilir.
- Başkalarına Yönelik Mükemmeliyetçilik: Bu tür mükemmeliyetçilikte birey, çevresindekilerden yüksek beklentiler içine girer. Ekip çalışmaları sırasında, diğer bireylerin yeterli olmadığını hissetmek ve sürekli eleştirmek, ilişkilerde gerginliklere neden olabilir. Örneğin, bir yöneticinin çalışanlarından "her zaman mükemmel sonuçlar" beklemesi, ekip içinde stres ve motivasyon kaybına yol açabilir.
- Sosyal Olarak Dayatılan Mükemmeliyetçilik: Bu boyut, bireyin toplumun veya çevresinin kendisinden "mükemmel" olmasını beklediği algısını ifade eder. Özellikle sosyal medya çağında, insanlar çevrenin beklentilerini karşılamaya çalışırken büyük bir baskı altında hissedebilirler. Bu durum, kaygı bozuklukları ve özgüven eksikliğine yol açabilir. Örneğin, bir öğrencinin ailesinin ve öğretmenlerinin yüksek beklentileri nedeniyle sürekli olarak "en iyi" olmak zorunda hissetmesi, zihinsel yorgunluk ve tükenmişlik yaratabilir.
Bu üç boyut, modern zaman mükemmeliyetçiliğinin karmaşıklığını ve derinliğini gözler önüne serer. Her biri, bireylerin yaşam kalitesi ve zihinsel sağlığı üzerinde farklı etkiler yaratabilir. Mükemmellik ve mükemmeliyetçilik arasındaki farkı anlamak, bu boyutlarla başa çıkmanın ilk adımıdır.
İş Dünyasında Sürekli İyileşme ve Mükemmellik Arayışı: Kaizen ve TQM
Mükemmeli aramak ve bu yolda sürekli daha iyi olmayı hedeflemek dediğimiz zaman, Japon otomotiv firması Toyota’nın Kaizen felsefesi ve Toplam Kalite Yönetimi (TQM) sistemi, iş dünyasında bu arayışı ve hedefleri somut bir stratejiye dönüştürebileceğimizin en güzel örnekleridir. “Kaizen” kelimesi Japonca “kai” (“değişim”) ve “zen” (“daha iyisi”) köklerinden gelir ve bir araya geldiğinde “sürekli iyileşme” anlamını taşır. Bu kavram, bireysel ve organizasyonel gelişim için sürekli bir ilerleme sağlar. Kaizen, mükemmel olma beklentisinden çok, daha iyiye ulaşma yolculuğuna odaklanır.
Kaizen uygulamalarında, çoğu zaman küçük ve sürekli iyileştirmeler büyük kazançların kapısını açar. Örneğin, Toyota’nın "5 Neden" tekniği, sorunların kök nedenlerini belirlemek için kullanılan etkili bir araçtır. Bu teknik, bir problemin neden meydana geldiğini keşfetmek için beş kez "Neden?" sorusunu sormayı içerir. Toyota’nın üretim hattındaki bir çalışanın dişli mekanizmasındaki bir hatayı tespit etmesi sırasında bu teknik kullanılmış ve sorunun yanlış bir montaj sürecinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Sorunun düzeltilmesi, üretim kayıplarını yüzde 10 oranında azaltmış ve bu gibi küçük adımların uzun vadede büyük fark yaratabileceğini göstermiştir.
Toyota'nın Kaizen felsefesi dahilinde üretim süreçlerinde kullandığı iki temel yaklaşım vardır:
- Jidoka: İnsan dokunuşuyla otomasyon anlamına gelen bu yaklaşım, üretim sürecinde bir sorun tespit edildiğinde üretimi anında durdurarak hataların büyümesini önler ve kaliteyi güvence altına alır.
- Just-In-Time (JIT): Gerekli olan ürünü, gerekli miktarda ve tam zamanında üretmeyi hedefleyen bu yöntem, kaynak israfını en aza indirerek verimliliği artırır.
Jidoka, hataları önleme odaklı bir kalite yaklaşımı sunarken; JIT, üretim süreçlerini optimize ederek hem kaliteyi hem de verimliliği mükemmelliğe yaklaştırır.
Toplam Kalite Yönetimi (Total Quality Management - TQM) kalite yönetimini sadece bir süreç olarak değil, tüm organizasyona yayılan bir kültür olarak ele alan bir yaklaşımdır. Müşteri odaklılık, sürekli iyileştirme ve veri temelli karar alma prensiplerine dayanır. Müşteri memnuniyetini en üst seviyeye çıkarmak için organizasyon içindeki tüm süreçlerin kalite standartlarına uygun olarak geliştirilmesini hedefler. Bu sistemde, müşteri geri bildirimleri süreçlerin temel yapı taşı olarak ele alınır ve sürekli gelişim için kullanılır. Ayrıca, çalışan katılımı teşvik edilerek tüm ekip üyelerinin kalite yönetimi süreçlerine katkıda bulunması sağlanır. Bu yaklaşım, rekabet avantajı sağlamak ve uzun vadeli başarıyı garantilemek için işletmelerin kaliteyi bir kültür haline getirmesini amaçlar.
Kaizen felsefesi ve TQM sistemi günümüzde hala birçok şirket tarafından aktif olarak uygulanıyor. Bu yaklaşımlar, farklı sektörlerde süreç iyileştirme, kalite artışı ve organizasyonel verimlilik için etkili araçlar olmaya devam ediyor. İşte bunların modern uygulama alanları ve popülerlik nedenleri:
Kaizen özellikle Toyota, Honda ve Mitsubishi gibi Japon şirketlerinde doğup büyümüş olsa da, günümüzde Ford, General Electric, Amazon, Nestlé hatta hizmet sektöründeki bazı start-up'lar gibi şirketlerde de benimseniyor. Kaizen Sağlık sektöründe de yaygın olarak kullanılıyor; hastane operasyonlarında süreçlerin optimize edilmesi ve hasta memnuniyetinin artırılması için kullanımına sıkça rastlanıyor.
- Neden Devam Ediyor: Kaizen'in küçük ama sürekli iyileştirme yaklaşımı, şirketlerin değişen pazar koşullarına hızlı uyum sağlamasını kolaylaştırıyor. Yalın üretim (Lean Manufacturing) ve çeviklik (Agility) gibi yaklaşımların temelinde de Kaizen felsefesi yer alıyor. Lean Manufacturing (Yalın Üretim): Değer yaratmayan tüm israfı (zaman, maliyet, kaynak) ortadan kaldırmayı ve süreçleri optimize ederek daha az kaynakla daha fazla değer üretmeyi hedefleyen bir üretim felsefesidir. Agility (Çeviklik): Değişen koşullara hızlı uyum sağlayarak, müşteri ihtiyaçlarına ve piyasa dinamiklerine esnek, etkili ve zamanında yanıt verebilme kapasitesidir.
- Modern Uyarlamalar: Kaizen, dijital dönüşüm projelerine entegre edilerek, yapay zeka ile beraber süreçlerin optimize edilmesi için veriye dayalı karar mekanizmalarıyla destekleniyor. Örneğin, bir üretim hattında sensör verileri kullanılarak küçük iyileştirmeler yapılabiliyor.
- Neden Devam Ediyor: TQM, müşteri odaklılığı merkeze alan bir sistem olduğundan, modern müşteri deneyimi (CX) yönetimi stratejileriyle uyumlu bir şekilde çalışıyor. Pek çok uluslararası kalite standartlarıyla uyumlu olduğu için, global pazarda rekabet avantajı sağlıyor.
- Modern Uyarlamalar: TQM, günümüzde dijital araçlarla destekleniyor. Örneğin, kaliteyi ölçmek ve iyileştirmek için yapay zeka ve büyük veri analitiği kullanılıyor. Çevik yönetim (Agile) ve inovasyon kültürü ile birleştirilerek, geleneksel "katı" algısından uzak, daha esnek bir TQM modeli uygulanıyor.
Özetle, Kaizen ve TQM, dijital çağın gereksinimlerine uyarlanarak güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Sürekli iyileşme ve müşteri odaklı kalite yönetiminin, gelişen teknoloji ve müşteri beklentileri ile günümüzde daha da kritik hale geldiğini söylemek mümkün. Ancak bu yaklaşımların başarılı olabilmesi için, mükemmeliyetçilik tuzağına düşmeden bir dengede kalmak önemlidir. TQM ve Kaizen gibi sistemler, hataları tamamen yok etmeyi değil, hataların tekrarını önleyecek bir öğrenme ve iyileştirme sistemi kurmayı hedefler. Bunun sonucunda, bir şirket hem üretim süreçlerinde hem de genel organizasyonel performansta süreklilik ve mükemmelliğe yaklaşan bir sistem inşa edebilir.
Yaratıcı Problem Çözme: Pontiac’ın Dondurma Hikayesi
TQM, sadece sistematik iyileştirme süreçleri değil, aynı zamanda yaratıcı problem çözme yaklaşımlarını da kapsar. Bu bağlamda, Pontiac’ın dondurma hikayesi dikkat çekici bir örnektir:
Bir Pontiac sahibi, şirketin müşteri hizmetlerine bir şikayette bulunur:
"Evimin yakınındaki markete gittiğimde eğer vanilyalı dondurma alırsam arabam çalışmıyor ama çikolatalı ya da başka bir dondurma alırsam sorun olmuyor!"
Şikayet ilk bakışta garip ve anlamsız görülse de, Pontiac bir mühendisi sorunu araştırması için görevlendirir.
Mühendis, müşteriyi takip ederek durumun gerçekten bu şekilde olduğunu tespit eder. Araştırmalar sonucunda şu sonuca varılır: Vanilyalı dondurma, marketin hemen girişinde bir yerdedir ve bu yüzden satın alınması daha az zaman almaktadır. Bu sırada motor tam olarak soğuyamadığı için yakıt sistemi buhar kilidi (“vapor lock”) oluşturmakta ve motor çalışmamaktadır. Marketin daha uzak bölümlerinde oldukları için daha uzun sürede alınan çikolatalı dondurma gibi seçeneklerde ise motor yeteri kadar soğuyabilmekte ve sorun yaşanmadan yeniden çalışabilmektedir.
Bu hikaye, TQM’nin sadece kalite iyileştirme değil, müşteri geri bildirimlerini ciddiye alma ve yaratıcı problem çözme konularında da önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Pontiac, bu durumdan ders alarak yakıt sistemlerini geliştiriyor ve müşteri deneyimini iyileştiriyor. Bu hikaye, TQM’nin yaratıcılığı teşvik eden yapısına çarpıcı bir örnek sunmaktadır.
Diğer Şirketlerden Örnekler
Amazon’un “Day 1” (Birinci Gün) felsefesi, şirketin her zaman yenilikçi ve rekabetçi kalmasını sağlar. CEO Jeff Bezos bu kavramı, şirketin başlangıç heyecanını ve yenilik ruhunu sürekli koruyabilmesi için geliştirmiştir. "Day 1", yeni başlamış bir girişim zihniyetini temsil eder ve çalışanlara her zaman müşteri odaklı olmayı, öğrenmeyi ve gelişmeyi aşılamayı hedefler. Bezos’a göre, "Day 2" ise durağanlık, dolayısıyla çöküş anlamına gelir. Bu anlayış sayesinde Amazon, hem müşteri deneyimi hem de operasyonel verimlilikte sürekli gelişim sağlamıştır.
Nestlé, Kaizen felsefesini üretim süreçlerine entegre ederek verimlilikte önemli iyileştirmeler sağlamıştır. Örneğin, şirketin Almanya’daki bir fabrikasında, 2019 yılında enerji tüketimini optimize etmek ve üretim atıklarını azaltmak için Kaizen prensipleri uygulanmıştır. Bu süreçte, çalışanların öneri ve geri bildirimlerine büyük önem verilmiş, küçük ama etkili değişikliklerle yıllık enerji tüketimi %15 oranında azaltılmıştır. Bu tür iyileştirmeler, Nestlé’nin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmuştur.
Apple’ın tasarım ve kullanıcı deneyimi anlayışı, mükemmelliğe yaklaşmayı temsil eder. Örneğin, iPhone’un ilk versiyonunun tasarımında, tasarımcıların minimalist bir estetik ile en kullanışlı arayüzü birleştirme çabası dikkat çeker. Bu süreçte, Steve Jobs’un ekibe "daha az ama daha iyi" anlayışını benimsettiği bilinir. Ancak bu yaratıcılık, mükemmeliyetçiliğin baskı yaratabilecek yanlarından kaçınılarak, ekip çalışması ve esnek karar alma ile dengelenmiştir.
General Electric (GE), Six Sigma yöntemini kullanarak hata oranlarını en aza indirmek ve operasyonel verimliliği artırmak için bir devrim yapmıştır. Six Sigma, süreçlerdeki sapmaları azaltmayı ve hatasız sonuçlara ulaşmayı hedefleyen bir metodolojidir. "Sigma" terimi, istatistiksel bir kavram olup, bir sürecin ne kadar doğru veya hatasız olduğunu ölçer. Jack Welch liderliğinde GE, bu metodolojiyi uygulayarak ürün ve hizmet kalitesinde mükemmeliyete yaklaşmayı başarmış ve şirketin kalite standartlarını yüksek bir seviyeye taşımıştır.
Kendi Deneyimlerimden Bir Kesit: "Kalan 150 Puanı Ne Yapacağız?"
Getir' de çalıştığım dönemde, müşteri memnuniyeti puanlarımızı iyileştirmek büyük bir öncelikti. 5 üzerinden 4.65 olan puanımızı uzun süren bir dizi iyileştirme ve yoğun müşteri memnuniyeti programları ile 4.85’e çıkartmayı başardık. Bu süreçte müşteri hizmetleri toplantılarımızda sürekli şu soruyu sorardım: “Bu skor oldukça güzel arkadaşlar, herkesin emeğine sağlık. (0.35 az görüneceği için abartarak) Ancak kalan 350 puanı ne yapacağız?” Bu soru, mükemmel olma arzusundan çok, sürekli iyileşme zihniyetini ekibe aşılamayı amaçlıyordu. Sorunun her toplantıda (kalan puanın 1000 katı kadar olacak şekilde) sürekli tekrarlanması bazen ekipte sinir bozukluğu yaratsa da, genelde hep iyileştirme çabaları ve yeni memnuniyet denemeleri şeklinde yankı buluyordu. Sonuç olarak skorumuz günden güne iyileşti ve Getir'in bir "lovemark" olmasında büyük bir etken oldu. Skorumuz 4.85 gibi sektörde çoğu şirketin hayal bile edemediği noktaya ulaştığında ise benim sorum değişmişti: "Elinize sağlık. Peki kalan 150 puanı ne yapacağız?"
Bu soruyu bu şekilde sormaktaki motivasyonum, kariyerimin ilk yıllarında TQM konusunda aldığımız bir eğitimden kaynaklanmaktaydı. Tıpkı yazının girişinde sizlere sorduğum gibi Japon eğitmen de bize de "sizce %98 başarı ne demektir?" diye sormuştu. Çoğunluğumuz genç, satışçı ve esprili kişilerdik ve her ay "tutması mümkün olmayan" hedeflerle boğuşuyorduk. "Parayı vurmaktır" tarzı cevaplar versek de, eğitmenimiz yukarıda yazdığım süt örneğini vererek ağzımızın payını vermişti. Bunun üzerine de kalan %2'nin bağlama yönelik bir oran olduğunu, her koşulda ciddiye alınması gerektiğini, %100 başarı olmasa bile oraya doğru yolculuğun bitmemesi gerektiğini anlatmıştı. Sonunda da, insanlara küçük görünen rakamların abartılmasının -çoğunlukla- işe yaradığı tüyosunu vermişti.
Ben de o gün bugündür bu teknik ve yaklaşımla hep kalan %2'lerin peşine düştüm. Bir yandan elde edilen başarıları takdir ederken bir yandan da fazla "abartmadan" mükemmel olan ile o an içinde olduğumuz nokta arasındaki farkı "bir tık" yüksek gösterecek sayısal teknikler uyguladım. Bu teknik ve uygulamaların çok büyük çoğunlukla başarılı sonuçlar getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Mükemmelliğe Yaklaşma Sanatı
Mükemmele giden yol, genellikle engebeli ve zorlu bir süreçtir. Ancak tarihteki en büyük başarıların çoğu, bu yolu takip edenlerin azmi sayesinde gerçekleşmiştir. Mükemmellik, sadece hedeflenen sonuca ulaşmak değil, aynı zamanda bu hedefe ulaşmaya çalışırken kazanılan deneyimlerin ve öğrenmenin bir toplamıdır.
Başarı yüzdesi ne kadar yüksek olursa olsun, mükemmelle arasındaki farkı kapatmak, genellikle çaba, yenilik ve disiplin gerektirir. Örneğin, %98 başarı etkileyici bir oran gibi görünse de, geri kalan %2, iyileştirilmesi gereken önemli alanları temsil edebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu eksik payı kapatmaya çalışırken olumsuz mükemmeliyetçilik tuzağına düşmemektir.
Olumsuz (uyumsuz) mükemmeliyetçilik, tükenmişlik sendromuna ve kaynakların aşırı tüketilmesine yol açabilir. Ancak mükemmelliği bir yolculuk olarak görmek, öğrenme ve gelişim için sürekli bir fırsat yaratır. Kaizen ve TQM gibi sistemler, hataları tamamen ortadan kaldırmak yerine, bu hataları tekrarlamayı önlemeye yönelik süreçler geliştirilmesini hedefler.
Başarıları takdir etmek, ekip ruhunu ve motivasyonu artırır. Ancak bu, daha iyiyi hedeflemekten vazgeçmek anlamına gelmez. Geriye kalan farkı kapatmak için şu adımlar önemlidir:
- Analiz ve Geri Bildirim: Eksik kalan alanların nedenlerini anlamak ve bu alanlarda geri bildirim toplamak ilk adımdır. Bu süreç, hataların tekrarını önlemek için çok değerlidir.
- Hedef Revizyonu: Mevcut başarıyı göz önünde bulundurarak daha gerçekçi ve ulaşılabilir ara hedefler belirlemek, mükemmelliğe bir adım daha yaklaşmayı kolaylaştırır.
- Takdir ve Kutlama: Küçük başarıların bile takdir edilmesi, bireylerin ve ekiplerin motivasyonunu artırır ve daha büyük başarılara zemin hazırlar.
- Sürekli Öğrenme: İyileştirme sürecini bir alışkanlık haline getirmek, hem bireylerin hem de organizasyonların gelişiminde temel bir rol oynar.
Sonuç olarak, mükemmel bir seviyeye ulaşmak neredeyse olanaksız olabilir, ancak bu hedef doğrultusunda sürekli çalışmak, daha büyük başarılara ve yeniliklere kapı açar. Önemli olan, bu süreci bir yük değil, bir fırsat olarak görmektir.
Mükemmellik, mutlak bir hedef değil; daha iyiyi arama sanatıdır. Bu sanat, küçük farkların büyütülmesi, detaylara odaklanılması ve öğrenme isteğinin her zaman canlı tutulmasıyla mümkündür. Önemli olan, mükemmeliyetçilik tuzağına düşmeden, sürekli gelişim zihniyetini benimsemektir.
Siz bu kavramlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu yazı size mükemmel ve mükemmelliğin mükemmeliyetçilik olmadan da var olabileceği konusunda bir izlenim verebildi mi?
Sizce mükemmel ve mükemmellik ne demek? Mükemmeliyetçilik bir gereklilik mi yoksa insanı yiyip bitiren bir takıntı mı?
Yorum ve görüşlerinizi lütfen paylaşın!
Kaynakça
- Hewitt, P. L., & Flett, G. L. (1991). Dimensions of Perfectionism in Unipolar Depression. Journal of Abnormal Psychology.
- Horney, K. (1950). Neurosis and Human Growth: The Struggle Toward Self-Realization.
- Toyota Motor Corporation. (2023). Kaizen Principles in Modern Manufacturing.
- Welch, J. (2005). Winning. Harper Business.
- Bezos, J. (2017). Shareholder Letter. Amazon.com Inc.
- General Electric Company. (2023). Six Sigma Implementation and Results.