6 Şubat 04:17 (Özel Yazı)

6 Şubat 2023 Türkiye tarihine kara harflerle yazılan günlerden biri oldu. Sabah saat 04:17'de yaşanan Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler, 11 ili enkaza çevirdi, on binlerce insanı hayattan kopardı, milyonlarca insanın hayatını kökten değiştirdi. Deprem doğanın bir gerçeği, ama felaketin boyutu yalnızca doğanın gücüyle açıklanamaz. Bu kadar bina neden yıkıldı? Bu kadar insan neden öldü? Neden arama-kurtarma süreci büyük bir kaosa dönüştü? Bu kadar kayıp olmadan bu felaket atlatılabilir miydi?

Yıkımın Nedenleri: Doğal Afet Değil, İnsan Eliyle Büyüyen Trajedi

Deprem olur, binalar sarsılır, bazıları yıkılır, bazıları ayakta kalır. Ama 6 Şubat’ta olan şey, bir doğa olayının ötesinde, insan eliyle büyüyen bir felaketti. Çünkü:

  • Depreme dayanıksız binalar: Bilim insanları, yıllardır deprem kuşağında yaşadığımızı, yapıların buna uygun olması gerektiğini anlatıyor. Ancak denetimsizlik, rant uğruna imar afları, çürük binalara göz yumulması, insan hayatından daha değerli görülen kârlılık politikaları, binlerce insanın yaşamını ellerinden aldı.
  • İnşaat sektöründeki rant düzeni: Kâğıt üzerinde “depreme dayanıklı” diye satılan binaların büyük bir kısmı, birkaç saniye içinde yerle bir oldu. Yıllardır söylenen gerçek yine değişmedi: Türkiye’de deprem öldürmez, kötü yönetim ve rant düzeni öldürür.
  • Eksik altyapı ve önlemler: Böylesine büyük bir felakette yollar çökmemeli, hastaneler yıkılmamalı, devlet kurumları felç olmamalıydı. Ama gördük ki, ne kadar uyarılmış olsak da, ne kadar büyük felaketler yaşamış olsak da ders alınmamış.
  • Halkın Cehaleti: Tüm bu usulsüzlükler yaşanırken bölge halkının tepki vermemesi, üstüne üstlük kaderci bir şekilde akıllarını ve vicdanlarını belirli görüşlere, tarikatlara ve akıl dışı organizasyonlara teslim etmesi, felaketin boyutlarını daha da arttırdı.

Deprem Sonrası Müdahale: Kaos, Gecikme ve İhmaller

Depremin ardından geçen ilk saatler çok kritikti. Ancak ne yazık ki, Türkiye, bu süreci en kötü şekilde yönetti.

  • AFAD ve Kızılay’ın iş bilmezliği: AFAD, depreme hazırlıklı olmadığını açıkça gösterdi. Koordinasyon eksikliği, iletişim kopuklukları, yetersiz ekipman ve beceriksiz yönetim anlayışı, felaketin etkisini katladı. Kızılay’ın ise ihtiyacı olan insanlara yardım ulaştırmak yerine çadır satması, bu kuruma duyulan güveni yerle bir etti.
  • Ordunun müdahalesinin engellenmesi: Türkiye’de en büyük kriz anlarında sahaya inmesi gereken en büyük güçlerden biri ordudur. Ancak depremin ilk saatlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin devreye girmesi bilinçli olarak geciktirildi. Bu denli büyük bir yıkımda dahi eski travmalar devreye girerek ordunun etkinliği saf dışı edildi. Eğer asker hızlıca devreye girseydi, arama-kurtarma çalışmaları daha organize olabilir, daha çok insan kurtarılabilirdi. Bunu örneğini 1999 depreminde bizzat yaşamıştık.
  • İletişimsizlik ve koordinasyon felaketi: Depremin üzerinden saatler geçmiş olmasına rağmen bazı şehirlere yardım ulaşmadı. Hatay başta olmak üzere pek çok bölgede insanlar enkaz altında soğukta beklerken, lojistik hatalar ve organizasyon eksikliği nedeniyle kurtarma çalışmaları gecikti.
  • İnsanların çaresizliğine duyarsızlık: Enkaz altındaki insanlara ulaşmak yerine, camilerden sela okutmak, insanlara psikolojik olarak bir ölüm atmosferi sunmak, umudu ve direnci kırmak anlamına geliyordu. Bu kadar insan enkaz altındayken neden selalar verildi? Bunun mantıklı bir açıklaması var mı?

Yardımların Siyasallaşması ve Toplumun Ayrıştırılması

Bir felaketin ardından devletin ve sivil toplumun tek bir amacı olmalıydı: İnsanları kurtarmak, hayatta kalanlara destek olmak. Ancak ne yazık ki, yardımlar bile siyasi hesaplarla yönetildi.

  • Bağımsız yardım kuruluşları ve belediyeler, merkezi yönetim tarafından engellendi.
  • Bazı belediyelerin yardımları içeri sokulmadı, muhalif olarak görülen grupların destek vermesi engellendi.
  • İnsanların aç, açıkta kaldığı bir ortamda, temel ihtiyaçların karşılanması için bile bir “bizden mi, değil mi” ayrımı yapıldı.

Bu kadar büyük bir felakette bile ayrıştırıcı dil ve politik hesaplar öne çıktı. Oysa deprem, siyasi görüşe bakmaz; yıkar, yakar, öldürür. Devletin görevi, insan hayatını her şeyin önüne koymaktır. Ama öyle olmadı.

Can Sıkan Bir Simülasyon

Peki bu yıkıcı afet, depreme gerçekten dayanıklı binaların olduğu ve yıkım sonrası tam koordinasyonlu bir arama - kurtarma çalışmasının yapıldığı bir yerde olsaydı, sonuçları ne olurdu?

Bu soruya yanıt verebilmek için farklı senaryoları ele almak gerekiyor. Deprem çok büyük ve yıkıcıydı, ancak bu çapta bir felaketin Japonya gibi depreme dayanıklı yapıların olduğu ve etkin bir kriz yönetiminin devreye girdiği bir ülkede yaşanması durumunda can kayıpları çok daha düşük olurdu.

1. Depreme Dayanıklı Binalar Olsaydı

  • Türkiye'de yıkılan binaların büyük çoğunluğu eski, kötü malzeme kullanılmış veya denetimsiz inşa edilmişti.
  • Japonya gibi depreme dayanıklı binaların olduğu bir senaryoda, bina çökme oranı %80-90 daha düşük olurdu.
  • Japonya’da 2011’deki 9.0 büyüklüğündeki Tōhoku Depremi’nde 15.000’in üzerinde insan hayatını kaybetti ama bunların çoğu tsunami nedeniyle oldu. Bina çökmesi nedeniyle ölen kişi sayısı çok azdı.
  • Eğer Kahramanmaraş depremi Japonya’daki gibi modern yönetmeliklere uygun binaların olduğu bir şehirde yaşansaydı, can kayıpları %80-90 oranında azalabilirdi. 50 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği bu felakette, bu oranlarla can kaybı 10.000’in altına düşebilirdi.

2. Arama-Kurtarma Çalışmaları Hızlı ve Etkin Olsaydı

  • İlk 24 saat içinde profesyonel arama-kurtarma ekiplerinin ulaşması, enkaz altındaki kişilerin yaşama şansını %80 oranında artırır.
  • Türkiye’deki en büyük sorunlardan biri, arama kurtarma çalışmalarının geç başlaması ve eksik ekipmanlar nedeniyle verimsiz olmasıydı.
  • Eğer Japonya veya Almanya gibi anında müdahale eden bir sistem olsaydı, enkaz altından kurtarılan insan sayısı çok daha fazla olurdu. İlk 48 saatte binlerce insan enkaz altında soğuktan ve susuzluktan hayatını kaybetti.
  • Arama kurtarma hızlı ve etkin olsaydı, en az 5.000 ila 10.000 kişi daha kurtarılabilirdi.

3. Yardımlar Koordine Edilmiş Olsaydı

  • AFAD ve Kızılay’ın gecikmeleri, lojistik hatalar ve organizasyon eksikliği nedeniyle yüz binlerce insan günlerce soğukta, yiyeceksiz ve çadırsız kaldı.
  • Eğer Türkiye’de iyi bir kriz yönetimi olsaydı, yardımların gecikmesi nedeniyle meydana gelen ikincil kayıplar büyük oranda önlenirdi.
  • Özellikle soğuk nedeniyle donarak ölenler, açlık ve susuzluktan hayatını kaybedenler tamamen önlenebilirdi.
  • Bu da can kaybını en az 5.000-10.000 kişi daha azaltabilirdi.

Kaç Can Kurtarılabilirdi?

  • Depreme dayanıklı binalar olsaydı, ölümler %80-90 azalırdı.
  • Hızlı arama kurtarma olsaydı, en az 5.000-10.000 kişi daha hayatta kalabilirdi.
  • Koordinasyon ve yardım organizasyonu iyi olsaydı, binlerce kişi daha yaşardı.

Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, resmi rakamlara göre 50.000’den fazla can kaybının olduğu bu felakette, uygun önlemler alınmış olsaydı muhtemelen en fazla 3.000-5.000 kişi hayatını kaybederdi. Yani 45.000’den fazla insan kurtulabilirdi.

Bu rakamlar bir tahmin olsa da, bilimsel verilere ve geçmiş büyük depremlere dayanan hesaplamalardır. Japonya gibi ülkeler bu felaketleri defalarca yaşadı ama her seferinde ders çıkararak ölümleri en aza indirdi. Türkiye de bunu yapabilirdi, ama yapmadı.

Unutursak, Tekrar Yaşanır

6 Şubat, sadece büyük bir deprem günü değil, aynı zamanda bir yönetim ve organizasyon faciasının da yıldönümüdür. Depremi durduramayız ama yıkımı, can kayıplarını, organizasyon eksikliklerini önleyebiliriz.

Bu ülke depreme dayanıklı binalar yapabilecek güce sahip. Bu ülke büyük felaketlere anında müdahale edebilecek insan kaynağına sahip. Ama liyakatsiz yöneticiler, rant düzeni ve kötü yönetim, bu potansiyeli yerle bir ediyor.

Unutmamak gerekiyor. Unutmamak, unutturmamak ve hesap sormak. Çünkü unutursak, aynı acıyı tekrar yaşarız. Ve bir sonraki felakette yine aynı soruları sorarız:

Neden?

Neden bu kadar bina yıkıldı?
Neden bu kadar insan öldü?
Neden bu kadar gecikildi?
Neden organizasyon sağlanamadı?

Cevapları biliyoruz. Ama artık bunları sadece bilmek yetmez. 6 Şubat’ta kaybettiklerimizi anarken, bir daha böyle bir felaketi aynı şekilde yaşamamak için sorumlulardan hesap sormak zorundayız.

Unutmayacağız, unutturmayacağız.

bayErgin

'Ancora Imparo'

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski