Övün, Çalış, Güven


"Türk övün, çalış, güven!" Ulu Önder Atatürk'ün bu sözleri, yalnızca bir motivasyon çağrısı değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal gelişimin temel taşlarını işaret eden bir yol göstericidir. Övünmek, bireyin ve toplumun geçmiş başarılarına duyduğu saygıyı ifade ederken; çalışmak, bu başarıları ileriye taşımanın yoludur. Güvenmek ise hem kendine hem de geleceğe olan inancı temsil eder. Ancak bu üç öğenin anlamı ancak emekle, çabayla ve bilinçli bir gayretle doldurulduğunda gerçek değerini bulur.

Günlük hayatta ya da sosyal medyada üzerinde çaba harcanmamış özelliklerle övünmenin yaygın olduğunu görüyoruz. Kimisi fiziksel görünümüyle, kimisi ailesinden gelen zenginlikle, kimisi de ait olduğu etnik kökenle gururlanıyor. Ancak övünç kaynağını kendi emeğimizle yaratmadıkça, bu durum hem birey hem de toplum için ne kadar anlamlı olabilir?

Asıl gurur kişilik, karakter ve erdemlerimizi şekillendirmek için verdiğimiz emeklerden doğmaz mı? Çaba harcayarak ve kendimize kattıklarımızı topluma sunarak hem kendimizi geliştirir hem de başkaları için örnek bir yol açmaz mıyız?

Doğarken Kazandıklarımızın Değeri

Doğuştan gelen özellikler ya da aileden gelen miraslar avantaj sağlayabilir. Mesela, uzun boylu olmak bazı sporların kapısını aralayabilir, çekici bir görünüm ilk izlenimlerde etkili olabilir. Ancak bu avantajların iradeniz ve emeğiniz sonucu elde edilmediğini unutmamak gerekir. Bir çocuğun zengin bir ailede doğması, o çocuğun çalışkan, yetenekli ya da erdemli olduğunu göstermediği gibi, müzikal bir yeteneğe sahip doğan bir kişinin, bu yeteneği geliştirmek için çaba harcamadığı sürece büyük bir sanatçı olarak anılması mümkün değildir. Başarı doğal yetenekten çok, bu yeteneği işlemek ve anlamlı bir hale getirmekle ilgilidir.

Kimlik, kişinin doğduğu çevre, kültür ya da aile bağlarından gelen unsurları kapsar. Ancak kimlik, bir övünç kaynağı olmaktan çok bir başlangıç noktasıdır. Örneğin, bir ulusa ya da etnik gruba ait olmak bireyin emeğiyle değil, doğuştan gelen bir durumdur. Önemli olan, bu kimliği anlamlı değerlerle güçlendirebilmektir.

Kişilik ve Karakter

Kişilik, bireyin tercihleri, iç dünyası, alışkanlıkları ve düşünme biçimiyle şekillenir. Kendini sürekli öğrenmeye ve yeniliğe açmak, bireyin kişiliğini güçlendiren bir yoldur. Örneğin sabır ve azim, bireyin kişiliğini şekillendiren önemli erdemlerdir. Zorluklar karşısında yılmayıp, yeni şartlara uyum sağlama yeteneği ise kişiliğin sağlamlığını ve gücünü gösterir.

Karakter, bireyin ahlaki değerlerini ve toplumsal sorumluluklarını belirleyen temel unsurdur. Güvenilirlik, adalet duygusu ya da vicdanlı olmak gibi nitelikler, bir bireyin sadece kendisi için değil, çevresi için de gurur duyulan bir birey olmasını sağlar. Karakter, uzun vadeli bir çabanın ürünüdür ve bireyin hem kendisi hem de toplumu için oluşturduğu en değerli mirasıdır. Örneğin, bir liderin adaletli kararlarıyla halkına ilham vermesi ya da bir öğretmenin dürüstlüğüyle öğrencilerinde güven uyandırması, karakterin etkisini gösteren somut örneklerdir.

Erdemlerin Anlamı

Erdemler, bireyin hayata kattığı anlam ve değerlerle ilgilidir. Örneğin, sabır bir bireyin en zor anlarda bile çözüm odaklı kalmasını sağlar. Sabırla geliştirilen bir bilimsel araştırma, toplumun geleceğini değiştirebilecek buluşlara yol açabilir. Dürüstlük, bireyin topluma ve çevresine güvenilir bir figür olarak katkı yapmasını sağlar; bir liderin her koşulda dürüst olması, toplumun ona duyduğu güveni artırır. Yardımlaşma ise sadece bireyler arasında değil, toplumun genelinde dayanışmayı ve birlik duygusunu güçlendirir. Birinin yaptığı küçük bir yardım, başka insanların da harekete geçmesini sağlayabilir.

Vicdan, bireyin doğru ile yanlışı ayırt etmesini ve toplumsal değerlerle uyumlu hareket etmesini sağlar. Vicdan sahibi bir birey, çevresindeki adaletsizliklere karşı durarak toplumun gelişmesine öncülük edebilir. Örneğin bir insan hakları savunucusu, vicdanıyla hareket ederek geniş kitlelerin sesi olabilir. Bana göre vicdan, insan olmanın başlangıç noktasıdır. Yani vicdanı olmayan bir birey, geri kalan özellikleri ne olursa olsun, bana göre "insan" olarak nitelendirilemez.

Toplumsal sorumluluk, bireyin çevresiyle uyum içinde hareket etmesini sağlar. Doğa koruma projelerinde gönüllü olan bir kişi, sadece çevreye değil, gelecek nesillere de değerli bir katkı sunar. Gerçek gurur, bu tür kazanılmış erdemlerle ve bunların başkalarına sağladığı yararlarla şekillenir.

Kendimize ve Topluma Katkımız

Kendimize ve topluma olan katkımızı sorgulamak, hayatımıza yön veren temel bir sorudur: "Hayatta yaptığım şeyler kimliğimi, kişiliğimi ve topluma katkımı ne kadar ileriye taşıyor?"

Gerçek gurur, sadece sahip olduklarımızla değil, bu sahip olduklarımızla ne başardığımızla ölçülmelidir. Övünülmesi gereken, insanın kendi çabasıyla elde ettiği ve topluma kattığı değerlerdir. Bir bilim insanının sabırlı çalışmalarıyla yeni tedaviler geliştirmesi, bir sanatçının eserleriyle insanlara ilham vermesi ya da bir öğretmenin öğrencilerinin hayatına dokunması, bireyin topluma yaptığı katkının örnekleridir. Örneğin, "Kansere çare bulan Türk" olarak anılmak ya da "Nobel Barış Ödülü'nü kazanan ilk kadın" olmak, emekle ve sabırla ulaşılan değerli başarıların somut ve gurur verici göstergeleridir ve kesinlikle yalnızca "Türk" ya da "kadın" olmakla övünmekten çok daha öte bir anlam taşımaktadır.

Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı, disiplini ve azmiyle uluslararası arenada kazandığı sayısız başarılarla tüm ülkeye ilham ve gurur kaynağı olurken, Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar bilimsel araştırmalardaki üstün çabasıyla Türkiye'yi dünya çapında gururla temsil etmektedir. İşte bunlar "gerçek" ve "hak edilmiş" övünç kaynaklarıdır!

Kazanılmış değerler, sabırla öğrenilmiş erdemler ve geliştirilmiş yetenekler, bireyin hem kendi yaşam yolculuğunu hem de çevresini zenginleştirir. Toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket eden bireyler, hem kendileri için hem de içinde yaşadıkları dünya için kalıcı bir fark yaratır. Gayretimiz, öğrendiklerimiz ve bunlarla yaptığımız katkılar, hayatımızı ve başkalarının yaşamlarını anlamlı hale getirir.

Madem yazıyı öyle açtık, o zaman son sözü de Ulu Önder'imiz söylesin:

"Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak." - Mustafa Kemal Atatürk


(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel yaratımında YZ araçlarından destek alınmıştır.)

bayErgin

'Ancora Imparo'

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski