Spor salonunda dikkat ettiyseniz, bazıları (özellikle genç sporcular), kaldırabileceklerinden çok daha fazla ağırlıkla çalışırlar. Daha doğrusu çalıştıklarını zannederler. Çünkü altına girdikleri ağırlık hareketin formunu bozar, asıl çalışması gereken kas grupları yerine genellikle alakasız kas gruplarına yüklenme olur, momentum etkisi ile ağırlıkları "kaldırdıklarını" sanıp aslında hemen hemen hiçbir şey yapmadan setlerini tamamlarlar. Hedefleri güçlü görünmek ya da kısa sürede kas yapmak olsa da, bu yaklaşım çoğu zaman ters teper. Ağırlık fazla, form bozuk, sonuç ise ne kas gelişimi ne de sağlık olur. Çünkü aşırı yüksek ağırlıkla yapılan ama yanlış formda sürdürülen antrenman, hem kas yıkımını yeterince sağlamaz hem de ciddi sakatlık riskini doğurur. Üstelik bu sabırsız arkadaşlar kısa sürede sonuç alamayınca çoğu yasal bile olmayan kimyasal serumlarla takviyelere yönelirler; yani sağlığın kaynağı olması gereken spor, bir vadede sağlığı ciddi şekilde tehdit eden bir hâle dönüşebilir.
Oysa formül basit: Doğru strateji, planlı antrenman, dengeli beslenme, temiz takviye ve sabır. Kolay mı? Hayır. Çünkü bu yol sabır, azim, çalışma ve süreklilik ister. Ama bu sabrın ödülü kalıcılıktır. Her tekrar, formu ve zihni güçlendirir; sonuç yavaş ama köklü olur. Bu farkındalık bizi hep aynı sonuca götürür: spor yapmanın özü gösterişte değil, sürdürülebilir sağlıkta yatmaktadır.
Ayrıca unutmamak gerekir ki vücut sadece kaslardan ibaret değildir. Kaslar gücün görünen yüzüdür ama o gücü taşıyan ve sürdüren asıl yapı, organlar, iskelet sistemi ve içsel denge mekanizmalarıdır. Yalnızca kas gelişimine odaklanmak, diğer sistemleri ihmal etmek anlamına gelebilir. Bu da zamanla ciddi sonuçlar doğurabilir: Aşırı yükleme kemik yapısına zarar verebilir, dengesiz ya da kimyasal takviyeler karaciğer, böbrek ve dolaşım sisteminde geri dönüşü zor tahribatlar bırakabilir. Gerçek sağlık, bu bütünün korunmasıyla mümkündür; denge yalnızca görünürdeki güçte değil, sistemin tamamında aranmalıdır.
İş dünyasında da tablo çok farklı değildir. Kısa vadede sonuç almak isteyen birçok yönetici, tıpkı o genç sporcular gibi kaldırabileceğinden fazla “ağırlığın” altına giriyor. Gereğinden fazla projeyi aynı anda yürütmeye, hızlı büyüme hedefleri koymaya ya da her toplantıda “daha fazlasını” göstermeye çalışıyorlar. Ancak bu gösteri, tıpkı yanlış formda yapılan bir egzersiz gibi, kısa vadede etkileyici görünse de uzun vadede kası değil, sistemi yıpratıyor.
Bu benzerlik aslında çarpıcı bir paralellik kurmamızı sağlıyor. Spor salonundaki hatalı davranış biçimlerinin iş dünyasındaki karşılıklarına baktığımızda tablo daha da netleşiyor:
- Aşırı ağırlık → Aşırı iş yükü, kontrolsüz proje portföyü
- Bozuk form → Bozuk süreçler, eksik tanımlanmış roller
- Sürekli limit üstünde çalışma → Sürekli kriz kültürü ve tükenmişlik
- Kimyasal serumlar → Şişirilmiş KPI’lar, yapay başarı hikayeleri, her işi danışmanlarla yapma
- Dinlenmeyi atlamak → Planlama ve analiz zamanlarını yok saymak
Sonuçta, kas değil stres büyüyor; güç değil gösteri artıyor. Kısa vadede başarılı gibi görünmek mümkün ama uzun vadede sürdürülebilirlik kayboluyor.
Aynı spor salonunda olduğu gibi, iş dünyasında da yalnızca görünürdeki kaslara – yani kısa vadeli sonuçlara – odaklanmak organizasyonun içsel sistemlerine zarar verebilir. Bir departmanda gösteriş amaçlı yapılan aşırı yüklenme, diğer bölümlerdeki dengeyi bozar; süreçlerde aksamalara, ekiplerde tükenmişliğe ve hatta şirketin genel sağlığında kalıcı hasarlara neden olabilir. Organizasyonun iskeleti olan sistemler, süreçler ve kültür; kaslar kadar, hatta onlardan daha fazla korunmayı gerektirir.
Spordan İşe 5 Basit Ders
- Form önce gelir → Süreç disiplini: Sporda olduğu gibi işte de form bozulmamalı. Tanımlı süreç, net sorumluluk ve ölçülebilir hedef olmadan hiçbir yük verimli taşınmaz. Örneğin, bir şirketin müşteri hizmetlerinde süreç adımları net değilse, en iyi çalışan bile verimli performans sergileyemez.
- Progresif yükleme → Kademeli büyüme: Tıpkı kas gibi, organizasyon da adım adım güçlenir. Bir anda büyümeye çalışmak kas yırtığı gibidir: sistem yıpranır. Start-up'ların hızlı ölçeklenme uğruna altyapı veya insan kaynağını hazırlamadan genişlemesi buna en iyi örnektir.
- Toparlanma → Düşünme ve analiz süresi: Dinlenmeyen kas gelişmez; retrospektif yapmayan ekip de gelişmez. Yoğun bir kampanya döneminden sonra analiz yapmadan bir sonrakine geçmek, sürekli yorgun kaslarla antrenman yapmaya benzer.
- Beslenme → Veriyle beslenmek: Kasın yakıtı proteinse, işin yakıtı anlamlı veridir. Başarı hem metriklerle hem de iç görülerle şekillenir. Örneğin, sunumlarda gösterişli grafiklerle övünmek yerine, müşterilerin elde tutulma oranını veya ekiplerin tekrar eden başarı yüzdesini izlemek organizasyonun “sağlıklı beslenmesi” anlamına gelir.
- Temiz takviye → Etik destek sistemleri: Gerektiğinde mentorluk ya da dış danışmanlık alınabilir; ancak bu destekler, sistemi geliştirmek ve kurumsal kasları güçlendirmek amacıyla kullanılmalı, organizasyonu dışa bağımlı hale getirmemelidir. Şirketin her problemi danışmanla çözmesi, tıpkı her antrenmanda kimyasal desteğe bel bağlamak gibidir; kısa vadede etkili, uzun vadede zayıflatıcıdır.
Spor salonunda formu, iş dünyasında sistemi önceliklendirmek gerekir; çünkü gerçek güç, ego değil dengeyle kurulur. Güç, bir kez gösterilen değil, süreklilikle korunabilen değerdir. Kas da sistem de, sabırla inşa edilip özenle sürdürüldüğünde kalıcı hale gelir.
Parlak kas, kısa sürede elde edilen şişkin bir görüntü olabilir; tıpkı hızlı sonuç uğruna aşırı yüklenilmiş, altı boş bir iş performansı gibi. Oysa esas amaç, uzun vadede istikrarlı bir dayanıklılık geliştirmektir. Sağlam form, kası güçlü; sağlam sistem ise organizasyonu dirençli kılar.
Gerçek denge, hem fiziksel hem profesyonel anlamda ölçülü yükleme, zamanında toparlanma ve sürekli gelişimle sağlanır. Sporun hedefi sağlıklı bir vücut yaratmaksa, iş dünyasında da hedef sağlıklı bir kültür ve sürdürülebilir bir başarı yaratmaktır.
Spor sağlık için yapılır; iş sağlığı da stratejiyle, dengeyle ve organizasyonel disiplinle olur.
Yazarın Notu
Uzun yıllardır hem ağırlık antrenmanı yapan biri hem de iş dünyasında üst düzey yönetici olarak görev alan biri olarak, bu yazı benim iki farklı dünyada sıkça gözlemlediğim ortak hatalardan ilhamla doğdu. Spor salonunda yanlış form, aşırı yüklenme veya kısa yoldan sonuç alma arayışının nasıl zararlara yol açtığını yıllar içinde defalarca gördüm. Soranlara hep aynı şeyi söyledim ve söylemeye devam ediyorum:
"Spor sağlık için yapılır, iyi görünmek bu işin rüşvetidir!"
Aynı şekilde, iş hayatında da benzer reflekslerle hareket eden yöneticilerin ve ekiplerin, sürdürülebilir başarı yerine kısa vadeli gösterişe yönelip sonunda sistemi zedelediklerine tanık oldum. Bu yazı, her iki alanda da dengeyi, sabrı ve doğru stratejiyi merkeze alan bir bakış açısını paylaşma isteğimden doğdu.

bayErgin'den Notlar Mail Grubu