Vicdan, Cüzdan, Enflasyon!

Enflasyon ve satın alma gücü, ekonomide herkesin günlük hayatını etkileyen iki kritik kavramdır. Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışı ifade ederken satın alma gücü, paranın değeriyle ne kadar mal ve hizmet alınabileceğini gösterir. Bu yazıda enflasyonun ne olduğu ve nasıl ölçüldüğünden başlayarak, enflasyonun bireylerin alım gücüne etkisini ve ekonomik-sosyal sonuçlarını sade bir dille ele alacağız. Ayrıca resmi enflasyon rakamları ile hissedilen “gerçek” enflasyon farkına ve yüksek enflasyona karşı çözüm önerilerine değineceğiz. Güncel veriler ve örneklerle desteklenen bu bilgiler, karmaşık görünen enflasyon olgusunu anlaşılır kılmayı amaçlıyor.

Enflasyon Nedir ve Nasıl Ölçülür?

Enflasyon, bir ekonomide mal ve hizmetlerin fiyatlarının genel düzeyinin sürekli ve yaygın biçimde artması demektir​.

Tek seferlik bir fiyat artışı enflasyon sayılmaz; enflasyondan söz etmek için fiyatlar genelinde süregelen bir yükseliş eğilimi olması gerekir​. Örneğin bir yıl içinde hemen her ürünün fiyatı ortalama %10 artmışsa, enflasyon oranı kabaca %10’dur. Enflasyon yükseldiğinde, aynı miktar parayla eskisine göre daha az mal veya hizmet alınabilir – yani paranın satın alma gücü düşer.​ Buna karşılık enflasyonun düşmesi, fiyatların mutlak olarak düşmesi anlamına gelmez; sadece fiyatların artış hızının yavaşlaması demektir.

Enflasyon genellikle Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile ölçülür. TÜFE, tüketicilerin satın aldığı temel mal ve hizmetlerden oluşan bir sepetin fiyatlarının zaman içindeki değişimini takip eder​. Örneğin TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), hane halklarının bütçelerinde gıda, konut, ulaşım, giyim gibi kategorilere ne kadar pay ayırdığını tespit ederek bir enflasyon sepeti oluşturur. Her ay bu sepetteki yüzlerce ürünün fiyatları toplanır ve önceki dönemle karşılaştırılır. Fiyatlar genel düzeyindeki yıllık %30’luk bir artış, bir yıl önce 100 liraya dolan bir alışveriş sepetinin bu yıl 130 liraya dolacağı anlamına gelir​. Enflasyonun ölçümünde TÜFE yanı sıra üretici fiyat endeksi (ÜFE) gibi diğer göstergeler de kullanılır; ÜFE, üretim aşamasındaki maliyet değişimlerini gösterir. Ayrıca merkez bankaları, kısa vadeli dalgalanmaların etkisini arındıran çekirdek enflasyon gibi göstergelere de bakar (örneğin enerji ve gıda fiyatları çıkarılarak hesaplanan enflasyon)​

Günümüzde düşük enflasyon ortamlarında fiyat artışları genellikle yıllık birkaç puan ile sınırlı kalır ve merkez bankalarının hedefi de genellikle %2-5 arası ılımlı bir enflasyondur. Ancak enflasyon kontrolden çıktığında yüksek enflasyon veya aşırı uç örneklerde hiperenflasyon görülebilir. Türkiye’de uzun yıllar çift haneli seyreden enflasyon, 2022’de %85’e kadar yükselerek son yılların rekorunu kırdı ve 2023 ortasında %40’lar seviyesine geriledi​


Yukarıdaki grafik, Türkiye’de 2022 (kırmızı) ve 2023 (mavi) yıllık TÜFE enflasyon oranlarının seyrini göstermektedir. Enflasyonun bu denli yüksek seyrettiği dönemler, ekonomi üzerinde çok daha büyük etkilere yol açar.

Enflasyon Türleri Nelerdir?

Enflasyonun tek bir nedeni yoktur; farklı dinamikler enflasyona yol açabilir. Başlıca enflasyon türlerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Talep Enflasyonu: Ekonomide toplam talebin, mevcut mal ve hizmet arzını aştığı durumlarda ortaya çıkar. Örneğin halkın ve yatırımcıların harcama iştahı yükselir, ancak üretim aynı hızda artamazsa, aşırı talep fiyatları yukarı çeker​. 

    Canlanan ekonomi ve artan gelirler talebi körüklerken, arz yetişemediği için satıcılar fiyatları yükseltir. Bu durum genellikle hızlı büyüme dönemlerinde görülür ve “çok para az malı kovalar” şeklinde özetlenir. Talep enflasyonunu dizginlemek için merkez bankaları faiz artışı gibi yöntemlerle talebi azaltmaya çalışır​
  • Maliyet (Arz) Enflasyonu: Üretim maliyetlerindeki artışlar nedeniyle fiyatların yükselmesidir. Örneğin enerji fiyatlarının veya hammaddelerin pahalanması, ithal girdi maliyetinin kur artışıyla yükselmesi ya da işçi ücretlerinin aşırı artması üretim maliyetini artırır. Üreticiler bu yüksek maliyetleri ürün fiyatlarına yansıtır ve enflasyon oluşur​. 

    Maliyet enflasyonu, petrol krizleri veya kur şokları gibi dışsal faktörlerle de tetiklenebilir. Arz yönlü enflasyonla mücadele, yapısal önlemler (üretimi ve verimliliği artırmak, dışa bağımlılığı azaltmak vb.) gerektirir.
  • Beklenti (Yerleşik) Enflasyonu: Enflasyon beklentilerinin bizzat enflasyonu tetiklemesi durumudur. Eğer tüketiciler ve işletmeler gelecekte de fiyatların hızla artacağını beklerse, bu beklenti davranışlarını değiştirir​. Örneğin insanlar fiyatların artacağını düşünerek alışverişlerini öne çekebilir, bugün daha fazla mal satın alırlar; bu da talebi artırarak fiyatları gerçekten yükseltebilir​. Benzer şekilde çalışanlar enflasyon yükselecek beklentisiyle daha yüksek ücret zamları talep eder, işverenler de maliyet artacağı endişesiyle ürün fiyatlarını peşinen artırır​. Bu kısır döngüye “ücret-fiyat sarmalı” denir ve enflasyonun kendi kendini beslemesine yol açar. Beklenti enflasyonu oluştuğunda, enflasyonu düşürmek daha zor hale gelir çünkü toplumsal psikoloji fiyat artışlarını kanıksamıştır.

Yukarıdakilere ek olarak, düşük oranlı enflasyon (örneğin %3-5 gibi “ılımlı” enflasyon) ile çok yüksek enflasyon arasında etkiler bakımından fark vardır. %5’in altındaki enflasyon çoğu zaman fark edilmeyebilir ve ekonomide tolere edilebilir bir maliyettir. Ancak %50, %100 gibi çok yüksek enflasyon ortamlarında fiyatlar neredeyse her gün değişir, paranın değeri hızla erir ve ekonomi ciddi bir istikrarsızlığa sürüklenir.

Satın Alma Gücü Nedir? Enflasyonun Satın Alma Gücüne Etkisi

Satın alma gücü, kabaca belirli bir miktar parayla ne kadar mal veya hizmet satın alınabileceğini ifade eder. Eğer gelirimiz ve paramız aynı kalırken fiyatlar artarsa, paramızın satın alabileceği şeylerin miktarı azalır – yani satın alma gücümüz düşer. Enflasyon tam da bu etkiyi yaratır: Fiyatlar yükseldikçe, aynı maaş veya birikimle daha az ihtiyaç karşılanabilir hale gelir.


Yüksek enflasyon ortamında paranın satın alma gücü adeta “uçup gider”. Enflasyon, farkında olmadan cebimizdeki paranın değerini aşındıran gizli bir düşman gibidir. Örneğin yıllık enflasyonun %10 olduğu bir ekonomide, geçen yıl 100 TL’ye alabildiğimiz bir mal bu yıl yaklaşık 110 TL’ye yükselir. Eğer gelirimiz aynı kaldıysa veya %10’dan az arttıysa, o malı almak bizim için daha pahalı hale gelmiş demektir. Bu basit örnek bile enflasyonun satın alma gücünü nasıl düşürdüğünü gösterir​. Enflasyon uzun süre yüksek seyrettiğinde, paranın değeri dramatik biçimde eriyebilir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bir değerlendirmesi, 1960’larda 50-100 bin TL ile İstanbul’da bir ev alınabilirken, günümüzde aynı miktarın bir ekmek almaya bile yetmediğini vurgulayarak enflasyonun yıllar içinde paranın alım gücünü ne kadar azalttığını örneklemiştir​. Elbette zaman içinde gelirler de artmıştır; ancak enflasyon gelir artışını aştığında yaşam standardı geriler. Yüksek enflasyon dönemlerinde ücretler genellikle geriden geldiği için çalışanların reel (enflasyona göre ayarlanmış) gelirleri düşer, tasarrufların değeri azalır. Sabit gelirli kesimler – emekliler, asgari ücretliler, işsizler – enflasyondan en olumsuz etkilenen gruplardır.

Örneğin Türkiye’de son yıllarda enflasyonun hızlı artışı, birçok vatandaşın satın alma gücünde ciddi bir erozyona yol açmıştır. Enflasyon nedeniyle temel gıda, kira, ulaşım gibi zorunlu harcamaların bedeli yükselirken, gelir artışları bunu telafi etmekte yetersiz kalmıştır. Bunun sonucu olarak haneler aynı ihtiyaçları karşılamak için gelirlerinin çok daha büyük bir bölümünü harcamak zorunda kalmış, hatta bazı ihtiyaçlarını kısmaya başlamıştır. Kısaca, enflasyon yükseldiğinde yaşam pahalılaşır ve aynı para ile daha az şey yapılabilir hale gelir.

Enflasyonun Bireyler ve Toplum Üzerindeki Etkileri

Enflasyon sadece ekonomik bir gösterge olmayıp, bireylerin davranışlarından toplumsal huzura kadar geniş yelpazede etkiler doğurur. Yüksek enflasyon, ekonomi kadar sosyal yapıyı ve psikolojiyi de sarsabilir. Bu bölümde enflasyonun ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkilerini ayrı ayrı inceleyelim.

Ekonomik Etkiler

Enflasyonun ekonomiye ilk doğrudan etkisi, yukarıda bahsettiğimiz gibi alım gücünün düşmesi ve gelirlerin reel değerinin azalmasıdır. Çalışanlar maaşlarına zam alsalar bile, enflasyon zam oranını aşıyorsa gerçek anlamda daha fakir hale gelirler (bu olguya parasal illüzyon denir: nominal olarak daha çok kazansalar da, satın alabildikleri miktar azaldığı için refahları düşer​). Bu durum, tüketicilerin harcamalarını kısmasına neden olabilir. İnsanlar bütçelerini denkleştirmek için lüks veya keyfi harcamalarını azaltıp sadece zorunlu ihtiyaçlarına yönelir. Nitekim yüksek enflasyon dönemlerinde tüketici güveni düşer; geleceğe dair endişe duyan haneler büyük alışverişleri erteleme veya tasarrufa yönelme eğilimindedir​. Harcamaların azalması ise şirketlerin satışlarını düşürerek ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir.

Enflasyon, kaynak dağılımında verimsizliklere de yol açar. Fiyatlar hızla ve öngörülemez biçimde değiştiğinde, fiyat mekanizması sağlıklı sinyaller veremez. Bu durumda hem tüketiciler hem yatırımcılar için doğru karar almak zorlaşır. Örneğin yüksek enflasyon ortamında uzun vadeli yatırım planları yapmak riskli hale gelir, çünkü gelecekteki maliyetler ve getiri belirsizdir. İşletmeler de sürekli değişen fiyatlar karşısında üretim ve stok planlamasında zorluk çekerler. Tasarruf sahipleri, paralarının değerini korumak için bankadaki mevduattan kaçıp döviz, altın gibi alanlara yönelebilir; bu da ülke içinde yatırımı finanse edecek kaynakların azalmasına yol açar​. Sonuç olarak enflasyon, ekonomik büyümenin temel dinamosu olan yatırım ve tasarrufları azaltarak uzun vadede kalkınmayı sekteye uğratır.

Yüksek enflasyon aynı zamanda para birimine olan güveni sarsar. Kendi parasının alım gücüne güveni kalmayan insanlar döviz tevdiat hesaplarına yönelir veya nakit tutmak yerine mal stoklamaya başlar. Aşırı örneklerde, hiperenflasyon yaşayan ülkelerde (örneğin 1920’lerin Almanyası veya 2000’lerin Zimbabvesi) yerel para neredeyse işlevini yitirip yerine dolar gibi güçlü yabancı paralar veya takas ekonomisi geçmiştir. Bu tür uç durumlar olmasa da, enflasyonun yüksek seyrettiği ülkelerde dolarizasyon eğilimi (yani dövize kaçış) sık görülür. Bu da merkez bankalarının para politikasını yürütmesini zorlaştıran bir etkendir.

Sosyolojik Etkiler

Enflasyon, toplumsal yapıyı ve kamu düzenini de etkileyebilir. Yüksek enflasyon dönemlerinde toplumsal hoşnutsuzluk genellikle artar​. Çünkü halk, cebindeki paranın günbegün eridiğini, yaşam standartlarının düştüğünü hisseder. Satın alma gücünün erozyonu, özellikle dar gelirli kesimlerde öfke ve güvensizlik duygularını besler. Tarih boyunca da ekonomik sıkıntılar, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı birçok toplumsal protestonun ve siyasi değişimin tetikleyicisi olmuştur. Örneğin 1970’lerde Latin Amerika ülkelerinde ve 1980’lerde Türkiye’de yüksek enflasyon, hükümetlere yönelik ciddi tepkiler ve toplumsal huzursuzluklar yaratmıştı. Günümüzde de enflasyonun yükseldiği birçok ülkede hükümetler kamuoyu baskısı altına girer.

Enflasyon aynı zamanda kurumlara güveni zedeleyebilir. Eğer halk, resmi istatistik kurumunun açıkladığı enflasyon rakamlarının kendi yaşadıkları pahalılığı yansıtmadığını düşünüyorsa, devletin güvenilirliğine dair soru işaretleri doğar. Resmi verilere duyulan şüphe, genel olarak kamusal kurumlara ve yöneticilere duyulan güveni azaltabilir. Bu da sosyal sözleşmenin zayıflamasına yol açar. İnsanlar ekonomik sıkıntılar karşısında yalnız kaldıklarını hissedip devlete duydukları inancı yitirebilirler.

Yüksek enflasyon dönemlerinde toplumda gelir dağılımı adaletsizliği ve fırsat eşitsizliği algısı da güçlenir (bir sonraki bölümde detaylı ele alınacak). Bu da sosyal gerilimi artırır. Enflasyon, zengini ve fakiri aynı şekilde etkilemez; bu dengesiz etki, toplumdaki farklı kesimler arasında anlaşmazlıklara neden olabilir. Örneğin memurlar ve işçiler enflasyon karşısında maaşlarına yeterli zam yapılmadığını düşünüp grevlere, protestolara yönelebilirler. Sonuç olarak enflasyon sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal barışı ilgilendiren bir meseledir.

Psikolojik Etkiler

Enflasyonun yarattığı belirsizlik ve geçim zorluğu, bireylerin psikolojisini de olumsuz etkiler. Sürekli artan fiyatlar karşısında insanlar geleceğe dair endişe duymaya başlar. “Ya yarın daha da pahalı olursa?” düşüncesi, bir güvensizlik ortamı yaratır. Bu durum günlük hayatta stres ve kaygı düzeylerini yükseltir. Yapılan araştırmalar, yüksek enflasyonun ciddi bir stres kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin 2022 yılında ABD’de yapılan bir anket, katılımcıların %87’sinin günlük ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artış nedeniyle yüksek stres yaşadığını göstermiştir​. Benzer şekilde Türkiye gibi enflasyonun yüksek seyrettiği ülkelerde de vatandaşların önemli bir kısmı geleceklerini planlamakta zorlandıklarını, ekonomik durumlarının mental sağlıklarını olumsuz etkilediğini belirtmektedir.

Enflasyon dönemlerinde hayal kırıklığı ve çaresizlik duyguları da artabilir. Kişiler, çok çalışsalar bile kazandıklarının yetmediğini görünce motivasyon kaybı yaşayabilirler. Özellikle sabit gelirliler, maaşlarını aldıkları gün zamlarla karşılaşınca emeklerinin boşa gittiğini düşünebilir. Bu psikolojik yük, uzun vadede depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarına zemin hazırlayabilir. Bir psikoloji uzmanının belirttiği gibi, “enflasyonun getirdiği yaşam zorlukları arttıkça, kişilerin ruhsal sıkıntı düzeylerinde artış gözlenmektedir”​. Yani faturaları ödeyememe, temel ihtiyaçları karşılarken bile zorlanma gibi sorunlar, bireylerde tükenmişlik hissi yaratabilir.

Bireysel düzeyde enflasyonun bir diğer etkisi, davranışsal değişimler şeklinde görülür. Örneğin insanlar paralarının değer kaybetmesinden korkarak ellerine geçen parayı hemen harcama eğilimine girebilirler (bugün almazsa yarın zam gelecek düşüncesiyle). Bu da tasarruf etme eğilimini zayıflatır. Tam tersine bazı kişiler ise belirsizlikten dolayı harcamaları kısmaya, “kemer sıkmaya” yönelir. Özellikle zorunlu ihtiyaçlar dışındaki harcamalardan kaçınırlar​. Her iki durumda da bireylerin normal tüketim ve yaşam alışkanlıkları bozulmuş olur. Ayrıca parasal illüzyon etkisiyle nominal artışlara aldanıp kendini iyi hissetme veya tam tersi durumlar da psikolojiyi etkiler – örneğin maaş zammı alınca bir an mutlu olup hemen ardından fiyatların daha fazla arttığını fark edip hayal kırıklığına uğramak gibi.

Özetle, enflasyon yüksek olduğunda geçim sıkıntısı fiziksel bir gerçek olmanın ötesinde zihinsel bir yük haline gelir. Sürekli fiyat kollamak, planlarını ertelemek veya borçlanmak zorunda kalmak insan psikolojisini yıpratır. Bu nedenle ekonomik istikrar, sadece maddi refah için değil, ruhsal esenlik için de önemlidir.

Gerçek Enflasyon ile Resmi Enflasyon Arasındaki Farklar

Enflasyon konusundaki bir diğer önemli boyut, hissedilen (gerçek) enflasyon ile resmi açıklanan enflasyon arasındaki farktır. Pek çok ülkede insanlar, kendi yaşadıkları pahalılık düzeyinin resmi enflasyon oranından farklı olduğunu düşünür. Buna “algılanan enflasyon” da denir. Genellikle sokaktaki vatandaş, enflasyonun resmi açıklanandan daha yüksek seyrettiğine inanır​. Bu algı, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir:

  • Harcama Kalıpları Farkı: Resmi TÜFE enflasyonu, ortalama bir tüketim sepetine dayanır. Oysa herkesin harcama alışkanlığı farklıdır. Düşük gelirli biri bütçesinin büyük kısmını gıdaya ve kiraya harcarken, orta gelirli biri ulaşıma veya eğlenceye daha fazla pay ayırabilir. Eğer gıda ve kira enflasyonu genel enflasyondan yüksekse, dar gelirli kişinin hissettiği enflasyon resmi orandan elbette fazla olacaktır. Nitekim Türkiye’de Kasım 2024 itibarıyla resmi gıda enflasyonu %48,6 iken dar gelirli kesimlerin gıda enflasyonunun %67-86 bandında olduğu hesaplanmıştır​. Bu, yoksul kesimin enflasyonu çok daha derin hissettiğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde, TÜİK verilerine göre 2003’ten bu yana genel fiyatlar 21 kat artmışken gıda fiyatları 32 kat artmıştır​– gıda harcaması yüksek olanlar bu farkı cebinde daha fazla hisseder.
  • Sepet İçeriği ve Kalite Değişimleri: Resmi enflasyon sepeti yıldan yıla güncellenir ve içinde binlerce ürün vardır. Bazı durumlarda firmalar, fiyat artışını gizlemek için ürün gramajlarını küçültme (shrinking) gibi yollara başvurabilir. Tüketici aynı paketi aynı fiyata alıyor görünse de miktar azalmıştır, fiilen enflasyon yaşamıştır ama bu istatistiklere tam yansımayabilir. Ayrıca mevsimsel indirimler, promosyonlar gibi etkenler sepete yansırken, tüketici o indirimden faydalanmamışsa kendi deneyimi farklı olur.
  • İnanç ve Güven Sorunu: Bazı durumlarda resmi istatistiklerin güvenilirliği sorgulanır. Eğer halk, enflasyon hesaplamasında verilerin maniple edildiğini veya gerçek durumun gizlendiğini düşünürse, açıklanan rakamlara güvenmeyip kendi gözlemlerine inanma eğiliminde olur. Örneğin Türkiye’de son yıllarda resmi enflasyon verilerine yönelik tartışmalar artmış ve bağımsız araştırma grupları alternatif enflasyon hesaplamaları yayımlamaya başlamıştır. Akademisyenlerin oluşturduğu ENAGrup’un hesapladığı enflasyon oranları, zaman zaman TÜİK’in açıkladığı oranın iki katını bulmuştur. Bu da kamuoyunda “acaba gerçek enflasyon daha mı yüksek?” sorusunu gündeme getirmiştir.

Gerçek deneyim ile resmi veri arasındaki farkı ölçmeye yönelik girişimler de vardır. TÜİK, 2023 yılında tüketici anketlerine dayalı olarak hissedilen enflasyon oranını hesaplamış ve resmi TÜFE %64,8 iken hissedilen enflasyonun %96 olduğunu açıklamıştır​. Hatta bir habere göre aynı dönemde vatandaşların hissettiği enflasyonun %129 gibi çok daha yüksek bir düzeyde olduğu tespit edilmiştir​ Bu veriler, halkın enflasyon algısının ne kadar kötüleştiğine işaret ediyor. TÜİK bu farkın nedenini tüketim alışkanlıklarındaki farklılıklara bağlasa da​ sonuç olarak ortalama bir vatandaş kendini resmi istatistiklerin gösterdiğinden daha çok yoksullaşmış hissediyor.

Resmi enflasyon ile hissedilen enflasyon arasındaki büyük fark, toplumsal güven ve politika etkinliği açısından sorunludur. Bir ekonomist bu durumu, TÜİK’in fiyat verilerinin halkın gelir seviyesiyle “uyumunu kaybetmesi” sonucu halkın fakirleşmesi olarak değerlendirmiştir​. Yani resmi veriler insanların yaşadığı gerçek kaybı tam yansıtmayınca, alınan ekonomik kararlar (ücret artışları, sosyal yardımlar vs.) yetersiz kalabilir ve geniş kesimler için adaletsizlik duygusu pekişir. Bu yüzden, istatistik kurumlarının şeffaflığı ve hesaplama yöntemlerinin güvenilirliği kritik öneme sahiptir. Halkın enflasyon verisine güveni, enflasyonla mücadelede kamunun desteğini kazanmak için de gereklidir.

Özetle, “gerçek enflasyon” kişinin cebinde hissettiği enflasyondur ve bu, resmi oranla her zaman bire bir örtüşmeyebilir. Önemli olan, politika yapıcıların bu algı farkını dikkate alarak özellikle dar gelirli kesimleri koruyacak adımlar atmaları ve güvenilir veriyle kamuoyunu doğru bilgilendirmeleridir.

Enflasyonun Gelir Dağılımı ve Toplumsal Adalet Üzerindeki Sonuçları

Enflasyon, gelir dağılımını ve toplumsal adaleti yakından ilgilendirir. 

Yüksek enflasyon genellikle gelir dağılımını bozar ve yoksulluğu artırır​.

. Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

  • Gelir Gruplarına Etkisi (Zengin vs. Yoksul): Enflasyon, sabit ve dar gelirlileri oransal olarak daha fazla vurur. Zengin kişiler servetlerini çeşitli varlıklara yatırarak (ev, arsa, döviz, hisse senedi vb.) enflasyona karşı kısmen korunabilirken, yoksul ve orta gelirli kesimler ellerindeki nakitin değer kaybıyla yüzleşir. Örneğin enflasyon döneminde bir işveren mal varlığını fiyatları enflasyonla birlikte artan gayrimenkulde tutuyorsa zarar görmeyebilir, hatta kazanabilir. Oysa ücretli bir çalışan maaşına ancak yılda bir kez zam alıyor ve bu zam enflasyonun gerisinde kalıyorsa alım gücünden kaybeder. Bu durum zenginle fakir arasındaki makasın açılmasına neden olur. Nitekim uzmanlar, yüksek enflasyonun genelde eşitsizliği artırdığı, fakirleri oransal olarak daha fazla fakirleştirdiği konusunda hemfikirdir.​
  • Yoksulluğun Derinleşmesi: Enflasyon, satın alma gücünü düşürdüğü için daha önce yoksulluk sınırının biraz üzerinde olan kesimleri bile yoksulluğa itebilir. Örneğin sabit bir geliri olan emekli, enflasyon yüzünden temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelirse yoksulluk yaşamaya başlar. Bir araştırma, farklı enflasyon oranlarının kullanılmasıyla ABD’de 2018 yılında yaklaşık 3,2 milyon kişinin daha yoksulluk kategorisine girdiğini göstermiştir​. Yani enflasyon, resmi yoksulluk istatistiklerini bile değiştirecek kadar etkili olabilir. Gıda, kira, ulaşım gibi kalemlerdeki yüksek fiyat artışları düşük gelirli ailelerin yaşamını sürdürmesini zorlaştırır ve sosyal yardım ihtiyacını artırır.
  • Fırsat Eşitsizliği: Yüksek enflasyon ortamında, ekonomik istikrarsızlık nedeniyle yeni iş kurmak, yatırım yapmak veya eğitim gibi uzun vadeli planlar yapmak güçleşir. Bu da özellikle toplumun alt kesimlerinin yukarı sosyal hareketliliğini kısıtlar. Örneğin yüksek enflasyon altında bankalar kredi faizlerini yükseltir, dar gelirli bir girişimcinin kredi alıp iş kurma şansı azalır. Enflasyon yüzünden devlet bütçesi açık verip eğitim-sağlık yatırımlarını kısarsa, bundan en çok imkânı kısıtlı kesimler zarar görür. Sonuçta enflasyonun dolaylı etkisi, zengin ile yoksul arasındaki fırsat uçurumunu büyütmesi olabilir.
  • Borçlular ve Alacaklılar Arasındaki Etki: Enflasyon, borç alanlar ile borç verenler arasında da yeniden dağıtım etkisi yaratır. Enflasyon beklenenden yüksek çıkarsa, sabit faizle borç almış olanlar avantajlı çıkar (çünkü geri ödedikleri para enflasyon yüzünden değer kaybetmiştir), borç vermiş olanlar (alacaklılar) ise zarar eder. Genellikle varlıklı kesimler alacaklı (mevduat sahibi, tahvil yatırımı yapan) konumunda, düşük gelirli kesimler ise borçlu (kredi kartı, ihtiyaç kredisi kullanan) konumundadır. Dolayısıyla yüksek enflasyon, farkında olmadan borçluları ödüllendirip alacaklıları cezalandırarak da gelir dağılımını etkiler. Ancak bu etki kısa vadeli olup uzun vadede enflasyonun getirdiği genel belirsizlik ortamı herkese zarar verir.
  • “Enflasyon Vergisi”: Enflasyon “fakirin vergisi” olarak da anılır. Çünkü devlet, enflasyon yoluyla dolaylı olarak halktan vergi tahsil etmiş gibi olur. Örneğin enflasyon yüksekken maaşlar geç arttığı için her ay devletin tahsil ettiği vergiler (KDV, ÖTV gibi) halk için daha büyük yük oluşturur, bütçeye reel anlamda daha fazla gelir sağlar. Parası olanlar ise enflasyondan kaçınmak için yöntemler bulabilir. Bu şekilde enflasyon, gelir adaletsizliğini daha da pekiştiren bir mekanizma haline gelebilir.

Yukarıdaki nedenlerden ötürü, yüksek enflasyon toplumsal adalet açısından son derece sakıncalıdır. Fiyat istikrarı, dar gelirlinin alım gücünü korur ve gelir dağılımının bozulmasını engeller. 2000’li yılların başında Türkiye’de enflasyonun düşürülmesi, milyonlarca insanı orta sınıfa yaklaştırmış ve yoksulluk oranlarını azaltmıştı. Tersi şekilde, son yıllarda enflasyonun yeniden yükselmesi yoksulluk oranlarını artırmıştır. Gelir dağılımı zaten bozuk olan ülkelerde enflasyon bu bozukluğu iyice derinleştirir.

Toplumsal adalet bağlamında enflasyon, sadece ekonomik bir gösterge değil, ahlaki bir sorumluluk olarak da görülmelidir: İstikrarlı fiyatlar, özellikle en kırılgan kesimlerin korunması için gereklidir. Bu nedenle merkez bankaları enflasyonu kontrol altında tutmaya çalışırken, hükümetler de enflasyonun dar gelirliler üzerindeki etkisini azaltacak politikalar geliştirmelidir (örneğin sosyal yardımları enflasyona endekslemek, asgari ücreti enflasyon oranının üstünde artırmak, gıda-içecek gibi temel ihtiyaçlarda vergi indirimleri uygulamak gibi). Enflasyonla mücadele aynı zamanda yoksullukla ve eşitsizlikle mücadele demektir.

Enflasyon Beklentileri ve Ekonomik Davranışlar

Enflasyonun seyri, büyük ölçüde beklentilere bağlıdır. Daha önce değindiğimiz beklenti enflasyonu kavramı, burada tekrar önem kazanıyor. Ekonomide aktörlerin (tüketiciler, şirketler, yatırımcılar) gelecekte enflasyonun ne olacağına dair beklentileri, bugünkü davranışlarını şekillendirerek enflasyonu yönlendirebilir.

Enflasyon beklentisi, insanların önümüzdeki dönemde fiyatların ne kadar artacağını öngörmesidir. Eğer genel beklenti enflasyonun yükseleceği yönündeyse, ekonomik kararlar bu beklentiye göre alınır ve bu da enflasyonu fiilen yükseltebilir. Örneğin:

  • Tüketici Davranışları: İnsanlar fiyatların yakın gelecekte artacağını beklerse, ihtiyaçlarını ertelemek yerine hemen satın alma yoluna giderler (bugün alma imkânı varsa yarına bırakmazlar). Dayanıklı tüketim mallarında veya stoklanabilir gıda ürünlerinde “şimdi al, yoksa yarın zam gelecek” düşüncesiyle talep artışı görülebilir​. Bu artan talep, piyasada arz aynı kalıyorsa fiyatları gerçekten artırır. Yani enflasyon beklentisi, enflasyonun kendini gerçekleştirmesine yol açar. Öte yandan zorunlu ihtiyaçlar dışında harcamalar kısılır demiştik; burada kast edilen, belirsizlik ve güvensizlik ortamında insanların zorunlu olmayan harcamaları kısmalarıdır​. Fakat zorunlu veya acil ihtiyaçlarda insanlar zam bekledikleri için öne çekerek harcarlar. Her iki durumda da tüketim deseni değişir.
  • Ücret ve Maaş Talepleri: Çalışanlar enflasyonun yüksek kalacağını düşündüklerinde, alım güçlerini korumak için daha yüksek maaş zamları talep ederler​. Sendikalar, gelecek enflasyon beklentisine göre yıllık zam pazarlığı yapar. Eğer işverenler bu yüksek zamları verirlerse, işletme maliyetleri artar ve bunu fiyatlara yansıtmaya çalışırlar. Veya zam taleplerini karşılayamazlarsa iş barışı bozulabilir. Ücretlerin fiyatları, fiyatların da tekrar ücret taleplerini yükseltmesi şeklinde ücret-fiyat sarmalı oluşabilir​. 1970’lerde birçok ülkede enflasyon beklentileri kontrolden çıkınca bu sarmal yaşanmış ve enflasyonu durdurmak çok zor hale gelmişti.
  • Şirketlerin Fiyatlama Stratejileri: İş dünyası da enflasyon beklentilerine göre hareket eder. Üreticiler ve satıcılar, eğer hammaddeye, enerjiye daha fazla ödeyeceklerini veya genel fiyat düzeyinin yükseleceğini öngörürlerse, önceden önlem olarak ürünlerine zam yapma eğiliminde olabilirler​. Yani maliyetleri artmasa bile, ileride artacağını düşündükleri için bugünden fiyat artırabilirler. Bu da beklenen enflasyonu fiili enflasyona dönüştürür.
  • Yatırım ve Tasarruf Kararları: Yatırımcılar, gelecekte yüksek enflasyon bekliyorlarsa portföylerini daha enflasyona dayanıklı varlıklara kaydırırlar. Örneğin sabit getirili tahvillerden çıkıp altın, gayrimenkul, borsa gibi alanlara yönelebilirler. Bu yönelimin finansal piyasalarda dalgalanma yaratması bir yana, devletin borçlanma maliyetini de yükseltir (çünkü enflasyon beklentisi yüksekse tahvil faizleri yükselir). Tasarruf sahipleri ise paralarının değerini korumak için döviz veya emtia alabilirler, bu da yerel parada değer kaybı baskısı yaratır. Bireyler “param TL’de duracağına mal alayım” diyerek lüks mallara, dayanıklı eşyalara yatırım yapabilir; bu da kaynakların verimli olmayan alanlara gitmesine neden olabilir.

Görüldüğü gibi, beklentiler enflasyon dinamiklerinde merkezi bir role sahiptir. Bu nedenle merkez bankaları “beklentileri yönetmek” ifadesini sıkça kullanır. Enflasyon hedeflemesi rejiminde merkez bankaları, gelecek enflasyonu kontrol altına alabilmek için kamuoyunu iletişimle yönlendirir ve güvenilirlik oluşturmak isterler. Örneğin %5’lik bir enflasyon hedefi ilan edip buna ulaşmak için kararlı adımlar atarlarsa, ekonomik aktörler de enflasyonun gerçekten %5 civarında olacağına ikna olabilir ve ücret-talep davranışlarını buna göre ılımlı tutarlar. Ancak eğer merkez bankasına güven olmaz veya hedefler tutmazsa, beklentiler “ankarajını kaybeder” ve kontrolden çıkar.

Türkiye gibi ülkelerde geçmişte enflasyon beklentilerinin kötü yönetilmesi pahalıya mal olmuştur. 1990’larda enflasyon kronik yüksek seyrederken insanlar sürekli fiyat artışını kanıksamış, etiketler neredeyse günlük değiştirilir olmuştu. Bunu kırmak uzun zaman aldı. 2000’lerde enflasyon tek hanelere düşünce beklentiler de düştü ve ekonomi daha öngörülebilir hale geldi. Ancak son dönemde yeniden yükselen enflasyon, beklentileri de yükseltti. Örneğin günümüzde birçok insan “önümüzdeki yıl da enflasyon yüksek olacak” düşüncesiyle davranmakta; bu da fiyat artışlarını inatçı hale getirmektedir.

Enflasyon psikolojisi denilen olgu tam da budur: İnsanların zihinlerinde enflasyon olgusunun yerleşmesi ve kararlarını etkilemesi. Bu psikolojiyi kırmak için güven verici ekonomik politikalar şarttır. Aksi takdirde, beklenti kaynaklı enflasyonu durdurmak için çok daha sert önlemler gerekebilir. Özetle, enflasyonla mücadele sadece istatistiksel bir hedefe değil, aynı zamanda beklentilerin yönetimine odaklanmalıdır.

Enflasyonla Mücadele: Çözüm Önerileri ve Alınabilecek Önlemler

Enflasyon, özellikle yüksek seviyelere ulaştığında, ekonomide yangın etkisi yaratır ve acil müdahale gerektirir. Enflasyonu kontrol altına almak, yani fiyat istikrarını sağlamak, ekonomik istikrarın temel koşullarından biridir. Peki enflasyonla nasıl mücadele edilir? Bu sorunun cevabı, doğru ekonomi politikalarının kararlılıkla uygulanmasında yatar. İşte enflasyonu düşürmek ve satın alma gücünü korumak için başlıca çözüm önerileri ve önlemler:

1. Para Politikası ile Enflasyonla Mücadele: Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgu olarak görülür; bu nedenle merkez bankalarının uygulayacağı sıkı para politikası en önemli silahlardan biridir​. Sıkı para politikası denince en çok akla gelen araç faiz oranlarının artırılmasıdır. Merkez bankaları kısa vadeli faizleri yükselterek kredi maliyetlerini artırır ve böylece talebi azaltmayı hedefler. Talep düşünce fiyat artış baskısı da hafifler. Örneğin ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası, 2022-2023 döneminde hızla yükselen enflasyonu dizginlemek için politika faizlerini kayda değer ölçüde artırdılar. Türkiye’de de 2021-2022’de hızla yükselen enflasyona karşı 2023 ikinci yarısından itibaren TCMB politika faizini %8,5’ten %25’in üzerine çıkararak sıkılaşma adımları attı. Faiz dışında merkez bankalarının piyasadaki para miktarını azaltmak için açık piyasa işlemleri, zorunlu karşılık oranları, rezerv satışları gibi araçları da vardır​. Nihai amaç, ekonomide dolaşan para arzını kontrol ederek fiyat istikrarını sağlamaktır. Bunun başarısı için merkez bankasının bağımsızlığı ve kredibilitesi çok önemlidir; siyasi kaygılardan uzak, enflasyon hedefini öncelikleyen bir merkez bankası güven verir ve beklentileri olumlu etkiler​.
2. Maliye Politikası ile Enflasyonla Mücadele: Enflasyonu düşürmek için hükümetlerin de fiskal alanda adımlar atması gerekebilir. Talep enflasyonu söz konusuysa, kamu harcamalarını kısmak ve/veya vergileri artırmak yoluyla piyasadaki toplam talep düşürülebilir​. Örneğin devlet bütçesinde tasarrufa giderek büyük projeleri yavaşlatmak veya cari harcamaları azaltmak, piyasaya akan para miktarını azaltır. Vergi artışları da (özellikle dolaylı vergilerdeki artışlar) tüketicilerin elinde kalan parayı azaltarak harcamaları frenleyebilir​. Bu politikalar kısa vadede ekonomik yavaşlama getirse de, enflasyonun kontrolden çıkmasını engelleyip uzun vadede istikrarı korur. Ayrıca mali disiplin sağlanması, enflasyon beklentilerini de olumlu etkiler. Bir diğer önemli nokta, bütçe açıklarının kontrol edilmesidir. Hükümet, merkez bankasından para basarak açık finansmanı yaparsa bu para arzını artırıp enflasyonu körükler; dolayısıyla bütçe açığını azaltmak enflasyonla mücadeleyi destekler​. Maliye politikasının bir başka yönü, üretimi ve arzı artıracak yapısal harcamalara öncelik vermektir. Örneğin tarımsal üretimi teşvik edecek yatırımlar, gıda enflasyonunu düşürmeye yardımcı olabilir. Uzun vadede enflasyonu düşürmek için ekonominin arz kapasitesini yükseltmek şarttır​. Yani sadece talebi kısmak değil, aynı zamanda mal ve hizmet arzını artıracak politikalar (yatırım teşvikleri, verimlilik artışları, teknoloji yatırımları) uygulamak gerekir. Kısa vadede talebi frenleyip uzun vadede arzı artırmak, enflasyonla mücadelenin ideal kombinasyonudur​.
3. Gelirler Politikası ve Endeksleme: Enflasyonla mücadelede bazen ücret ve fiyat artışlarına yönelik politikalar da devreye sokulur. Hükümetler, sendikalar ve işverenler bir araya gelerek gelirler politikası anlaşmaları yapabilir. Örneğin yüksek enflasyon yaşamış bazı ülkelerde (İsrail, Latin Amerika ülkeleri gibi), ücret artışlarına geçici kısıtlamalar getirilmiş veya “fiyat ve ücret dondurma” programları uygulanmıştır. Bunun amacı, ücret-fiyat sarmalını kırmaktır. Türkiye’nin geçmiş enflasyon mücadele programlarında da geriye dönük endeksleme yerine ileriye dönük endeksleme sistemine geçilmesi önerilmiştir (yani maaş zamlarını geçmiş enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre yapmak)​. Bu, enflasyon beklentilerini düşürmek için önemli bir adımdır. Ancak elbette çalışanların enflasyon karşısında ezilmemesi de gerekir; bu yüzden asgari ücret, memur maaşları, emekli aylıkları gibi gelirler belirlenirken sosyal denge gözetilmelidir. Hükümetler enflasyon dönemlerinde dar gelirlileri korumak için ek tedbirler alabilir: Örneğin gıda, enerji gibi zorunlu harcama kalemlerinde geçici vergi indirimleri veya sübvansiyonlar; sosyal yardım miktarlarının artırılması; düşük gelir gruplarına erzak/para yardımları gibi. Bu tür önlemler enflasyonu doğrudan düşürmez belki ama toplumsal maliyetini azaltır ve adaleti sağlar.
4. Yapısal ve Regülasyonel Önlemler: Enflasyonun bazı kaynakları arz yönlü veya piyasa yapısıyla ilgili olabilir. Örneğin gıda enflasyonu için aracı zincirinin kısaltılması, hallerin denetlenmesi, çiftçiye destek verilmesi gibi adımlar düşünülebilir. Kur geçişkenliğini azaltmak için ekonominin ithalata bağımlılığını düşürecek politikalar uzun vadede önemlidir (yerli üretimi teşvik, enerji kaynaklarını çeşitlendirme gibi). Ayrıca rekabetçi piyasa koşullarının sağlanması da enflasyonla mücadelede yardımcı olur. Oligopol veya tekelci yapıların hüküm sürdüğü sektörlerde firmalar fiyatları kolayca artırabilir; rekabet kurumu bu alanlara müdahale ederek tüketiciyi koruyabilir. Fahiş fiyat denetimleri, stokçuluğun cezalandırılması gibi önlemler de kısa vadede fiyat artışlarını dizginlemek için başvurulan yöntemlerdir. Ancak bunlar temel çözüm olmayıp destekleyici niteliktedir.
5. İletişim ve Beklenti Yönetimi: Enflasyonla mücadelede teknik önlemlerin yanı sıra, güven ve iletişim boyutu da kritik önem taşır. Merkez bankası ve ekonomi yönetimi, piyasalara net mesajlar vermeli, gerektiğinde “acı reçete”yi uygulayacağı konusunda kararlı durmalıdır. Enflasyon hedeflemesi yapan bir merkez bankası, enflasyon raporlarıyla durumu şeffafça paylaşmalı, hedeflerden sapıldığında hesap verebilmelidir. Halk, enflasyonun er ya da geç kontrol altına alınacağına inanırsa enflasyon beklentileri de zamanla düşecektir. Bu yüzden politika yapıcıların tutarlılığı ve kredibilitesi, alınan önlemler kadar önemlidir. Örneğin fiyat artışlarına karşı kamuoyuna sürekli suçlu olarak dış faktörleri göstermek yerine, iç dinamikleri de kabul edip çözüm odaklı bir dil benimsemek güveni artırır. Ek olarak, para birimine güveni tesis etmek için gerektiğinde uluslararası kurumlarla işbirliği (IMF programları gibi) veya hukuki reformlar (merkez bankası bağımsızlığı yasaları vb.) gerekebilir.
6. Bireysel Düzeyde Alınabilecek Önlemler: Makro politikaların yanı sıra bireyler de enflasyon karşısında bazı tedbirler alabilir. Kişisel finans yönetiminde, tasarrufları enflasyona ezdirmemek esastır. Bunun için banka mevduatında duran birikimler daha yüksek getiri sunan enstrümanlara yönlendirilebilir: Enflasyona endeksli tahviller, devletin çıkardığı TÜFE’ye bağlı bonolar, altın veya döviz hesabı, yatırım fonları gibi araçlar değerlendirilebilir. Elbette her birinin riski farklıdır ve uzman danışmanlığı önemlidir. Ancak ana fikir, enflasyon döneminde parayı atıl bırakmamaktır. Ayrıca harcama alışkanlıklarında akılcı davranmak gerekir: İhtiyaç dışı harcamaları kısmak, indirimleri takip etmek, israfı azaltmak, borçlanırken mümkünse sabit faizli ve uzun vadeli borçlanmak gibi stratejiler uygulanabilir. Bireylerin bütçelerini enflasyona göre revize etmeleri, gelir-gider dengesini sık sık kontrol etmeleri de önemlidir. Son olarak, gelir artırma yolları aranabilir (ek iş yapmak, becerileri geliştirmek vb.), çünkü enflasyonist ortamda tek bir gelire bağımlı kalmak riskli olabilir.

Tüm bu önlemler içinde en kritik olanı, kararlı ve tutarlı ekonomik politikalardır. Enflasyonu düşürmek genellikle kısa vadede bazı fedakârlıklar gerektirir (örneğin yüksek faiz nedeniyle büyümenin yavaşlaması, işsizliğin bir miktar artması gibi). Ancak orta-uzun vadede düşük enflasyon herkesin yararınadır: Paranın değeri korunur, belirsizlik azalır, yatırım iklimi iyileşir ve sürdürülebilir bir büyüme zemini oluşur. Ayrıca düşük enflasyon, toplumdaki gelir adaletsizliğini azaltmaya yardımcı olur. Bu nedenle, enflasyonla mücadelede geçici popülist yaklaşımlardan kaçınıp, gerektiğinde mali disiplin ve sıkı para politikası gibi zor adımları atmaktan imtina etmemek gerekir​.

Unutulmamalıdır ki, enflasyonla mücadele uzun soluklu bir süreçtir ve sonuç almak zaman alabilir. 1980’lerde dünya genelinde merkez bankaları (ABD’de Paul Volcker örneğinde olduğu gibi) enflasyonu indirmek için ciddi faiz artırımları yapmış, başlangıçta resesyona yol açsa da sonunda enflasyonu kalıcı olarak düşürmeyi başarmışlardı. Benzer şekilde Türkiye de 2001 sonrası uyguladığı programla yıllık enflasyonu %70’lerden %10’un altına indirmeyi başarmıştı. Bu başarılar, doğru politikalar uygulanırsa enflasyon canavarının yenilebileceğinin kanıtıdır.


Sonuç olarak, enflasyon ve satın alma gücü arasındaki ilişki, ekonomik hayatın belki de en temel ilişkisidir. Enflasyon yükseldiğinde satın alma gücü düşer, bu da hem bireyleri hem toplumları derinden etkiler. Enflasyon sadece fiyatların artması değil, bir ülkenin refahının ve sosyal dokusunun da sınavdan geçmesi demektir. Yüksek enflasyon dönemleri, belirsizlik ve güvensizlik dönemleridir; düşük enflasyon ise istikrar ve öngörülebilirlik sağlar. Bu nedenle fiyat istikrarı, geniş kitlelerin ekonomik huzuru için vazgeçilmezdir. Enflasyonun sebeplerini anlamak (talep, maliyet, beklenti unsurlarını) ve buna göre doğru araçları kullanmak, enflasyonla mücadelenin anahtarıdır.

Son tahlilde, enflasyonla mücadele ederken esas amaç, vatandaşın alım gücünü korumak ve artırmak olmalıdır. Ücretlerin enflasyon karşısında erimediği, insanların markette, pazarda etiketlere kaygıyla bakmadığı bir ortam sağlamak, ekonomik politikaların önceliği olmalıdır. Bu da ancak tutarlı politikalar, toplumun güvenini kazanmış kurumlar ve gerektiğinde alınan zor ama doğru kararlarla mümkündür. Enflasyonu kontrol altına alınmış, satın alma gücü istikrarlı bir ekonomide, hem bireylerin yüzü gülecek hem de toplumsal huzur pekişecektir.

Yazardan Not:

Enflasyon ve satın alma gücü gibi kavramlar, çoğu zaman ekonomi sayfalarının kuru istatistikleri arasında sıkışıp kalıyor. Oysa bu başlıklar, milyonlarca insanın hayatına doğrudan etki eden, çok daha derin ve insani meselelerdir. Ev kirasını ödeyemeyen bir emekli, çocuğuna süt alamayan bir anne ya da geleceğini yurtdışında arayan bir genç… Onlar için enflasyon yalnızca sayılar değil, yaşanmışlıkların ta kendisidir.

Ben, bu yazıda sadece ekonomik bir analiz yapmayı değil; aynı zamanda vicdanlı bir bakış açısıyla bu gerçekleri yeniden hatırlatmayı amaçladım. Çünkü bana göre, mesele yalnızca para değil; mesele, insan. Mesele, hakkaniyet. Mesele, sosyal barışı ve bireysel onuru koruyabilmek.

Satın alma gücü eriyen bir toplumda, yalnızca cüzdanlar değil; umutlar, hayaller, değerler de erir. Ve bu erime, faiz oranlarıyla değil; ancak ortak akıl, ortak sorumluluk ve ortak vicdanla durdurulabilir.

Kaynaklar:

  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) – Enflasyon Nedir? (Eğitici PDF)​ 
    tcmb.gov.tr
  • Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri – Enflasyon ve Fiyat İstatistikleri (resmi TÜFE oranları)​
  • Mahfi Eğilmez – “Enflasyon Nedir, Nasıl Ölçülür?”​ 
    mahfiegilmez.com
  • Mahfi Eğilmez – “Hissedilen Enflasyon, Hissedilmeyen Büyüme” 
    mahfiegilmez.com
  • Türkiye Finans – Enflasyon Nedir? Nasıl Hesaplanır? ​ 
    turkiyefinans.com.tr
  • ING Bank – Enflasyon nedir? ​ 
    ing.com.tr
  • Medya Günlüğü – “Psikolojinin enflasyona etkisi” ​ 
    medyagunlugu.com
  • Vahap Karabulut (Dr.) – Enflasyon depresyonu tetikliyor mu?  
    vahapkarabulut.com
  • DİSK-AR – “Enflasyon çok yüksek, yoksulun enflasyonu daha da yüksek!” 
    arastirma.disk.org.tr
  • Bianet – ENAG’tan TÜİK’e: ... ‘hissedilen enflasyon’
    bianet.org
  • Brookings Institution – Inflation could wreak vengeance on the world’s poor
    brookings.edu
  • American Psychological Association (APA) – Stress in America 2022 Raporu
    apa.org
  • Alomaliye.com – Deniz Çevik, Enflasyon Nedir ve Nasıl Mücadele Edilir?
    alomaliye.com
  • Diğer çeşitli ekonomik analiz ve haber içerikleri.

(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçları kullanılmıştır)

bayErgin

'Ancora Imparo'

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski