Ünlü tenisçi Roger Federer bir konuşmasında şöyle diyor:
“Oynadığım 1526 tekli maçın %80’ini kazandım. Ancak bu maçları kazanırken oyunların sadece %54’ünü aldım.”
Yani oynadığı rakiplere karşı neredeyse her iki oyundan birini kaybeden bir adam, toplamda maçların %80’ini kazanarak tarihin en iyilerinden biri olmuş. Üstelik 237 haftası aralıksız olmak üzere toplamda 310 hafta dünya 1 numarası olarak zirvede kalmayı başarmış.
(İzlemek isteyenler için videoyu ekledim)
Her oyunu kazanamazsınız. Ama bu, seti ve maçı kazanmanıza engel değildir!
Hayat da iş hayatı da birebir böyle işliyor. Her gün, her toplantı, her sunum, her satış hedefi birer oyundur. Bazılarını kazanırsınız, bazılarını kaybedersiniz. Ama eğer stratejiniz sağlam, odağınız yerinde ve zihniniz soğukkanlıysa, sonunda seti ve maçı kazanabilirsiniz.
Asıl mesele işte burada başlıyor: Kaybedilen sayıya takılmadan sonraki oyuna geçebiliyor musunuz? Kazanılan sayının rehavetine kapılmadan stratejinizi sürdürebiliyor musunuz?
İşte bazen küçük başarılar bizi olduğumuzdan büyük hissettirir. Oysa küçük zaferler, büyük zaferleri gölgeleyebilir.
Bir teknoloji girişimi ilk yatırım turunu başarıyla tamamladıktan sonra ekipçe büyük bir kutlama yapar. Ancak aradan bir yıl geçmeden kullanıcı sayısı hedeflenen seviyenin gerisinde kalır. Çünkü enerjilerini süreci geliştirmeye değil, bu geçici başarının kutlamasına harcamışlardır. Oyunu kazanmışlardır belki ama bu seti kaybetmelerine engel olamamıştır. Sonuç olarak maç da ellerinden kayıp gitmiştir.
Diğer yandan, kaybedilen her sayı da dünyanın sonu değildir. Bir projede ilk hafta başarısız olunabilir, bir sunum kötü geçebilir, bir müşteri kaybedilebilir. Bunlar olur. Önemli olan, dümeni ne tarafa çevirdiğinizdir.
Bir lansman hatırlıyorum: İlk hafta hedeflerin %40 altında kaldık. Moraller bozuldu ama detaylı bakınca iletişim zincirinde küçük bir problem gördük. İkinci hafta satışlar %70 arttı ve ilk haftayı fazlasıyla telafi ettik. Eğer o anlık kayba takılsaydık, belki de tüm seti ve maçı kaybedebilirdik.
Bugün “büyük resmi görmek” ifadesi ne yazık ki çok sulandırıldı. Politik göndermelerle, içi boş cümlelerle anlamı maalesef erozyona uğratıldı. Oysa büyük resmi görmek; anlık olaylardan değil sistemden beslenmek, her sayıya değil tüm maça odaklanmak, reaktif değil stratejik kararlar almak demektir.
Bir liderin, bir yöneticinin ve hatta bir bireyin sahip olması gereken en önemli yetkinliklerden biridir bu. Çünkü büyük resmi gören kişi, duygularıyla değil, aklıyla yön bulur.
Peki, bu stratejik bakış açısını iş hayatınıza nasıl taşıyabilirsiniz?
- Öncelikle kendinize şunu sorun: “Bu kayıp maçın sonucunu değiştirecek mi, yoksa küçük bir oyunun kaybı mı?”
- Kazandığınız her oyunu analiz edin. “Bu oyunu neden kazandım? Bu tekrar edilebilir bir başarı mı?”
- Setin ve maçın planını yazılı hale getirin. Oyunlar değişken, strateji sabit kalmalı.
- Duygularınıza değil sisteminize güvenin. Federer gibi düşünün: “Bu sayı gitti. Şimdi sıradakine.”
- Ve son olarak: Bu bakış açısını ekip üyelerinize de anlatın. Kaybedilen sayılardan sonra moral değil strateji verin.
Basit hata ile kaybedilen bir sayı da, büyük ustalıkla kazanılan bir sayı da geçmişte kalmıştır. Oyunlar geçer. Setler biter. Ama strateji ve sabır varsa, maç kazanılır.
O yüzden, tek tek sayılara takılmak yerine seti kazanma stratejisine odaklanmamız ve hatta setin ötesinde asıl hedef olan maçı kazanmayı merkeze almamız gerekmektedir. Çünkü hayat, her zaman bir büyük resimdir.
Ve gerçekten büyük resmi görebilenler, sadece maçı değil hayatın tamamını kazanmayı başarabilirler.
(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçları kullanılmıştır)