İnsanların haklı olmaya ve haklı olduklarını vurgulamaya gereğinden fazla önem verdiğini düşünüyorum. Evet, haklı olmak önemlidir. Hatta bir davada iseniz, adaletin yerini bulması için hayati derecede önemlidir.
Ancak şunu unutmayalım: Trafik kazasında hayatını kaybeden birinin haklı olması, onun hayata yeniden dönmesini sağlamaz. Yıllar önce bir motosiklet sürücüsü, trafik kurallarına tamamen uygun şekilde ilerlerken bir aracın ani çıkışı sonucu yaşanan kazada hayatını kaybetmişti. Sonradan tespit edildi ki, motosiklet sürücüsü %100 haklıydı. Ancak bu gerçek O'nu hayata geri döndüremediği gibi, ailesinin acısını dindirmedi.
Benzer bir durumu bizzat yaşadım. Bir gece motosikletimle kırmızı ışıkta en ön sırada bekliyordum. Kırmızı ışık yeşile döner dönmez yola çıkmak yerine, sağ tarafa dikkatle bakmayı tercih ettim. O anda yanan kırmızı ışığa aldırmayan kocaman bir araç hızla gelip önümden geçti. Belki de bu küçük ama bilinçli hareket sayesinde hâlâ buradayım ve bu yazıları yazabiliyorum. Eğer bana yeşil yandığı için "haklı" bir şekilde yoluma devam etmeye kalksaydım büyük ihtimalle o kocaman aracın altında kalacaktım ve büyük ihtimalle "haklı" bir şekilde ölecek veya sakatlanacaktım.
2017 - 2024 yılları arasında Getir'de çalışırken, özellikle yeni depo açılışlarına mümkün olduğunca katılmaya çalışırdım. Hep aynı heyecanla yurt içi ve yurt dışında 150’den fazla deponun açılışına bizzat katılmışlığım vardır. Ayıca o dönemde açık olan depoları da mümkün olduğunca ziyaret ederdim. Bu açılışlarda ve depo ziyaretlerimde kurye arkadaşlarıma hitaben bir konuşma yapar, başıma gelen bu olayı anlatır ve şöyle derdim:
"Haklı olmak sizi her zaman hayatta tutmaya yetmez, ama dikkatli olmak, tedbirli olmak ve öngörülü olmak yeter!"
Bu söz, hem iş hem de günlük hayatımda defalarca doğruluğunu kanıtlamış bir ilkeye dayanıyor. İnsan olarak bazen gururumuza yenik düşerek haklılığımızı savunmaya çalışırız. Ancak, tecrübelerim bana gösterdi ki, anlamak ve çözüm üretmek çoğu zaman haklı olmaktan çok daha değerli. Belki de bu yüzden bu cümleyi, hem kendime hem de çevremdekilere sık sık hatırlatıyorum. Çünkü hayat, sadece haklı olmakla değil, ilerlemek ve diğerleriyle birlikte büyümekten ibaret. "Haklılık" yerine "uzlaşma" odaklı bir bakış açısı, beni bugünkü liderlik anlayışıma ulaştıran niteliklerden birisi oldu diyebilirim.
İş Dünyasından Dersler
Tabii iş dünyasında durumlar çoğu zaman ölüm kalım meselesine bağlanmayabilir. Ama gerek şirketlerin önemli dönemeçlerinde alınan kritik kararlarda, gerekse tüm piyasayı etkileyen önemli gelişmelere verilen tepkilerde (pandemi gibi) bazen haklı olmakla hayatta kalmak arasında tercihlerin yapılması gerekebilir.
Pandemi döneminde, pek çok büyük şirket zorunlu olarak uzaktan çalışmaya geçmek zorunda kaldı. Ancak 2021'in sonlarına doğru bazı işverenler, çalışanların verimliliğinin düştüğünü öne sürerek ofise dönüş çağrısı yaptı. Bunlardan biri olan bir teknoloji firması, CEO'nun "ofis ortamı ekip ruhunu ve üretkenliği artırır" fikrine dayanarak çalışanlarını önce haftanın üç, sonra da beş günü ofise dönmeye zorladı. Haklı bir gerekçe gibi görünse de bu karar, çalışanlar arasında ciddi huzursuzluk yarattı. Özellikle pandemi döneminde hayatlarını daha esnek bir şekilde düzenlemiş olan çalışanlar, bu katı yaklaşıma tepki gösterdi. Bunun sonucu olarak firma, yetenekli çalışanlarını rakip şirketlere kaptırmaya başladı ve çalışan memnuniyeti anketlerinde ciddi bir düşüş yaşandı. Sonuçta CEO kağıt üzerinde haklıydı, ancak bu karar firmanın kültürü ve uzun vadeli başarısı üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Şirkete 5 gün gelme meselesi çalışanlar ve yöneticiler arasında bir "güven" krizine döndü. Haklılığı konusunda oldukça ısrarlı olan lider bu kararından hiç geri adım atmadığı gibi, şirkete geliş gidişler kosunda aşırı sert önlemler aldı. Sonuçta şirketteki verim, evden çalışmanın da altına düştü, moraller bozuldu, mutsuzluklar arttı. Burada bir lider olarak hayatta kalmayı ve uyum sağlamayı seçmek, haklı olmaktan çok daha değerli olabilirdi.
Bir tane de pozitif liderlik örneği verelim. Amazon'un kurucusu Bezos, 2004 yılında ekibinin Amazon Prime servisi önerisini ilk başta reddetmişti. O dönem Bezos, ücretsiz kargo sunmanın şirket için büyük bir mali yük olacağını düşünüyor ve bu öneriyi gereksiz bir risk olarak görüyordu. O zamanki veriler de, Bezos'un bu kararını destekler nitelikteydi. Ancak ekibin ısrarı ve bu servisin müşteri bağlılığını artırma potansiyelini ortaya koymaları, Bezos'un fikrini değiştirmesine yol açtı. Bezos, sonunda ekibin önerisini kabul etti ve Amazon Prime, günümüzde şirketin en kârlı ve müşteri sadakati sağlayan hizmetlerinden biri haline geldi. Burada liderlik, haklı olmaktan çok, uzun vadeli başarıyı seçmek anlamına geliyordu.
Bir lider, bir tartışma esnasında kesinlikle haklı olabilir. Ancak, eğer bu haklılığını sert bir şekilde savunur ve karşı tarafı küçük düşürürse, ekibinin motivasyonunu kaybetmesine yol açabilir. Bir liderin önceliği, şirketin veya ekibin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi olmalıdır. Bunun için bazen haklılıktan vazgeçip uzlaşıya varmak gerekir.
Sosyal İlişkilerde Haklılık
Bir başka örnek, sosyal hayatımızdan gelebilir. Bir dostluk ya da aile ilişkisinde haklılığınızı kanıtlamaya çalışmak, o ilişkide geri dönülmez yaralar açabilir. "Ben sana demiştim" cümlesi, geçmişte haklı olduğunuzu ispatlasa da, birçok kez karşı tarafın kırgınlığını derinleştirir.
Bir örnekle demek istediğimizi pekiştirelim:
Bir anne, ergenlik çağındaki oğluna ders çalışması gerektiğini sık sık hatırlatır. Oğul, kendi yöntemleriyle çalışmak istediğini ve derslere gerektiğinden fazla müdahale edilmemesi gerektiğini savunur. Bir sınavda beklediğinden daha düşük bir not aldığında, anne haklılığını vurgulamak için "Sana daha fazla çalışman gerektiğini söylemiştim!" der. Bu ifade, annenin haklı olduğunu gösterse de oğlunun kendini yetersiz hissetmesine ve daha fazla içe kapanmasına neden olabilir. Bunun yerine anne, "Sonuç beklediğin gibi olmadı, şimdi nasıl bir planlama yapmak istersin? İstersen beraber bir plan yapalım!" diyerek destekleyici bir yaklaşım sergileyebilir. Bu tarz bir tutum, hem ilişkiyi güçlendirir hem de oğlunun motivasyonunu artırır.
Gerçekten önemli olan, ilişkilerin sürekliliğini ve sağlıklı bir iletişimi koruyabilmektir. Haklı olmak, her zaman ilişkilere değer katmaz. Ancak sağlıklı bir iletişim, her zaman kalıcı bir etki bırakır.
Haklı Olma Takıntısından Nasıl Kurtuluruz?
(Bu bölüm, "Bence" parantezinde okunmalıdır, sizler de isterseniz burada yazılanlara benzer yöntemler oluşturup deneyebilirsiniz.)
- Empati Kurmayı Deneyin: Bir sonraki tartışmanızda, durup şu soruyu sormayı deneyin: "Karşı tarafın yerine ben olsam, bu durumu nasıl algılardım?" Örneğin, iş yerinde bir ekip arkadaşınızla yaşadığınız bir fikir ayrılığında, onun motivasyonunu ve kaygılarını anlamaya çalışarak yapıcı bir diyalog başlatabilirsiniz.
- Büyük Resmi Görmeye Çalışın: Kendinize şu soruyu sorun: "Bu mesele, benim genel hedeflerim veya ilişkilerim açısından ne kadar önemli?" Örneğin, bir toplantıda tartışma uzuyorsa, zaman kaybını fark ederek uzlaşmacı bir yaklaşım sergileyebilirsiniz.
- Uzlaşı İçin Alternatifler Düşünün: "Karşı tarafın da kendini değerli hissetmesini nasıl sağlayabilirim?" diye düşünün. Örneğin, bir aile tartışmasında herkesin fikirlerini sırasıyla dile getirdiği bir ortam yaratmak, uzlaşıyı kolaylaştırabilir.
- Haklılık Yerine Esneklik Önerin: Kendinize şu hatırlatmayı yapın: "Bazen haklı olmaktan vazgeçmek, daha büyük kazanımlara yol açar." İş dünyasında, bir projede küçük bir geri adım atmak, uzun vadede daha iyi sonuçlar doğurabilir.
Hep Haklı Olmak mı Lazım?
Hayatta neyi seçtiğimiz, kim olduğumuzla doğrudan bağlantılıdır. "Hayat tercihlerdir"(*) diye çok kullandığım bir tabir vardır. Haklılıkta ısrar mı edeceğiz, yoksa daha geniş bir perspektiften bakarak hayatta kalmayı, anlamayı ve ilerlemeyi mi seçeceğiz? Hayat, karmaşık yollarla dolu ve her zaman basit bir "haklılık" ile açıklanamaz.
(*) Bu konuyla ilgili yazımı okumak isterseniz: Zaman Yönetimi mi, Tercih Yönetimi mi?
Haklılık uğruna savaşırken neleri kaybettiğimizi fark etmek önemli. İş dünyasında haklılık, bazen kaybedilen yetenekli çalışanlar, kaçırılan fırsatlar ve yıkılan güven anlamına gelebilir. Sosyal ilişkilerde ise, bir "ben haklıydım" ifadesi, bir dostluğun ya da yılların birikimini çöpe atabilir. Peki, bu bedeller haklı olmanın getirdiği tatmin hissine değer mi?
Gerçek liderlik ve olgunluk, ne zaman haklı olmayı bırakıp doğru olanı seçmeyi bilmekten geçer. İşte burada empati, anlayış, sağduyu ve esneklik devreye giriyor. Hayatta kalmak, sadece fiziksel bir varoluştan ibaret değil; manevi, duygusal ve toplumsal bağlarımızı sürdürebilmektir.
Her birimiz farklı tercihlerle karşı karşıya kalıyoruz ve bu seçimler, kim olduğumuzu şekillendiriyor. Şu soruyu sormadan karar vermeyin: "Haklı olmayı mı istiyorum, yoksa gerçekten değerli olanı mı?"
Peki siz? Bir sonraki yol ayrımında hangi seçimi yapacaksınız? Körü körüne haklılık mı, yoksa sağduyu ve uzlaşma mı?
Tercih sizin... Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçlarından destek alınmıştır)