30 Ağustos Zafer Bayramı, Büyük Taarruz’un askeri ve siyasi sonuçlarını simgeler: Yunan ordusunun Anadolu’dan tasfiyesi (Eylül ortasına dek), Mudanya Mütarekesi’ne giden kapı ve nihayet Lozan ile Cumhuriyet’in yolunu açan kesin Türk zaferi. Bu nedenle 30 Ağustos, “bayram” adını sonuna kadar hak eden tarihi bir dönüm noktasıdır.
1919’da Samsun’da yakılan ateş; Amasya, Erzurum ve Sivas kararlarıyla siyasallaştı; TBMM’nin açılışıyla meşruiyet kazandı; düzenli orduyla I. ve II. İnönü ile Sakarya zaferleri üzerinden taarruz hazırlığına evrildi. 1922 yazında Garp Cephesi; gizlilik, yığınak, lojistik ve keşif üzerine aylarca çalıştı. Plan; Afyon–Aktepe–Kocatepe hattındaki tahkimatı merkez yarmasıyla parçalamak, 5. Süvari Kolordusunu derine sarkıtıp geri çekilme/ikmal yollarını kesmek ve harekâtı hızla takipe dönüştürmekti. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa ve sahadaki diğer komutanlar bu zincirin omurgasını oluşturuyordu.
26 Ağustos’tan 9 Eylül’e kadar geçen ve iki haftadan kısa sürede kesin sonuca ulaşan taarruz, mücadelenin en kritik safhası oldu. Kocatepe’den 26 Ağustos şafağında başlayan topçu ateşi gün boyu cepheyi sarstı. 27–29 Ağustos’ta Afyon ve çevresindeki düşman mevzileri çözüldü, birlikler ilerledi ve süvari kolordusu derine sarktı. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da yapılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Yunan ordusunun ana gövdesi kırıldı, inisiyatif kesin biçimde Türk ordusuna geçti. 1 Eylül’de Gazi Mustafa Kemal’in tarihe geçen emri geldi:
“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”.
Harekât, bir takip ve çökertme safhasına dönüştü. 2 Eylül’de Yunan Başkomutanı General Trikupis Uşak’ta esir alındı. 2–8 Eylül boyunca Ege’ye doğru kesintisiz bir takip yaşandı; düşmanın toparlanma çabaları anında dağıtıldı. 9 Eylül’de 5. Süvari Kolordusu öncülüğünde İzmir’e girildi ve işgalin kalbi sökülüp atıldı. 18 Eylül’e dek Batı Anadolu tamamen boşaltıldı, ardından Mudanya Mütarekesi ile siyasi zemin oluştu.
“Altı ayda geçilir” denilen hattın neden bu kadar kısa sürede çözüldüğüne gelince: yakın ve yoğun topçu hazırlığı düşman siperlerini kısa sürede yıprattı; keşif ve gizlilik sayesinde yığınak gizlendi, düşman hazırlıksız yakalandı; operatif tasarımda 1. Ordu’nun yarması ile 5. Süvari Kolordusunun derin manevrası birbirini tamamladı; ve en önemlisi Dumlupınar’dan sonra durup yeniden tertiplenmek yerine kesintisiz basınç uygulandı, düşmana tutunma fırsatı verilmedi.
Son yıllarda anlatılan popüler bir hikâyede, taarruz öncesi Fevzi Çakmak’ın “Kemal, taarruz emrini ver!” ısrarına rağmen Mustafa Kemal’in emri geciktirdiği, kısa süre sonra Yunanların mevzilere yerleştirdiği saatli bombaların patlamasıyla büyük bir kaybın önlendiği, Çakmak’ın da “Kemal, seni bu millete Allah mı gönderdi?” dediği aktarılır. Ancak bu sahne belgeli kaynaklarda yer almaz; ayrıca Kazım Karabekir Paşa bu cephede değildir. Ne Türk ne Yunan resmî harp kayıtlarında ne de birinci el anılarda böyle bir olay doğrulanır. Büyük Taarruz’un büyüklüğünü görmek için efsanelere ihtiyaç yoktur; gerçekler zaten yeterince parlaktır.
“Büyük” sıfatının ardındaki sahici nedenler ise şunlardır: güçlü tahkimatın merkezden yarılması ve süvarinin derinde kuşatmasıyla düşmanın birkaç günde çözülmesi; Dumlupınar’dan sonra durmaksızın takip edilerek kısa sürede İzmir’e uzanan stratejik çöküşün sağlanması; komuta bütünlüğü sayesinde tüm zincirin tek hedefe kilitlenmesi; ve İzmir’le birlikte işgalin askeri temelinin yıkılmasıyla Mudanya ve Lozan masasında üstün konuma geçilmesidir.
Bu zaferin neden “bayram” adını hak ettiğini anlamak için üç noktaya bakmak yeterlidir: ulusal bağımsızlığın fiilen teyit edilmesi, siyasi hedeflerle askerî hedefin örtüşmesi ve toplumsal hafızada bir devletin kaderini değiştiren dönüm noktası olarak yer etmesi. Gençler için çıkarılacak dersler de nettir: hazırlık tamamlanmadan saldırmamak; keşif, lojistik ve doğru kuvvet dağılımına güvenmek; liderlik, kurmay disiplini ve fedakârlığı birleştirmek; efsanelerden çok gerçeğe yaslanmak; ve net bir hedefe kilitlenmenin önemini görmek.
19 Mayıs’ta Samsun’da yakılan ateş, Sakarya’da rüzgârı arkasına aldı; Kocatepe’de alev olup Dumlupınar’da düşmanı kül etti; 9 Eylül’de İzmir rıhtımında özgürlüğe dönüştü. 30 Ağustos, işte bu uzun yürüyüşün kader anıdır—ve bu yüzden bayramdır.
(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçları kullanılmıştır)

bayErgin'den Notlar Mail Grubu