1 Mayıs: Emeğin Evrimi (Özel Yazı)


1 Mayıs, dünya çapında "İşçi Bayramı" ya da "Emek ve Dayanışma Günü" olarak anılır. Kökeni 1886 yılında ABD'nin Chicago kentinde gerçekleşen ve 8 saatlik iş günü talebiyle yapılan grevlere kadar uzanır. Haymarket Olayı olarak tarihe geçen bu grevler sırasında yaşanan çatışmalar sonucu işçilerden bazıları hayatını kaybetmiş, bazıları ise idam edilmiştir. 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal, 1 Mayıs’ı bu mücadelenin sembol günü olarak kabul etmiş ve o tarihten itibaren birçok ülkede işçilerin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Osmanlı'da ilk kez 1911'de kutlanan 1 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti döneminde inişli çıkışlı bir seyir izlemiş, 2009 yılından itibaren ise resmî tatil olarak kabul edilmiştir. Ancak tarihsel bağlamı sadece bir tatilden ibaret değildir. 1 Mayıs, aynı zamanda emek mücadelesinin, hak arayışının ve toplumsal adaletin simgesidir.

İlk Sanayi Devrimi (18. yy sonları – 19. yy), insan emeğini mekanik güce dayalı üretimle tanıştırdı. Buhar makineleri, tekstil atölyeleri, kömür madenleri… Hepsinin ortak noktası, yoğun insan gücüne ve saatlerle ölçülen fiziksel emeğe duyulan ihtiyaçtı. Emek, kol gücüydü. Ekmek, terle kazanılıyordu.

İkinci Sanayi Devrimi (20. yy başları) ise elektrifikasyon, seri üretim ve montaj hattı teknolojileriyle işçiliği daha sistematik hale getirdi. Fordist üretim anlayışıyla birlikte "insan" artık yalnızca çalışan değil, aynı zamanda üretimin bir parçası – hatta bazen bir dişlisi – haline geliyordu. Fabrikalar büyüdü, çalışma saatleri uzadı, sendikal mücadeleler şekil değiştirdi.

Üçüncü Sanayi Devrimi (20. yy ortaları – 21. yy başları), otomasyon, bilgisayarlar ve dijitalleşmeyle emeği fiziksel gücün ötesine taşıdı. Bilgi işçileri doğdu. Emeğin sınırları yeniden çizildi; yazılım geliştirmek, veri işlemek ve tasarlamak da emek sayıldı. Ofisler, kodlar ve ekranlar yeni üretim bantları haline geldi.

Bugün, Dördüncü Sanayi Devrimi'ni yaşıyoruz. Yapay zeka, makine öğrenimi, robotik süreçler, şeylerin interneti (IoT) ve otomasyon, insan emeğinin niteliğini bir kez daha dönüştürüyor. Ancak bu dönüşüm, her devrimde olduğu gibi yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda sosyolojik ve felsefî bir mesele. Artık "kimin çalıştığı" kadar, "çalışmanın ne anlama geldiği" de yeniden tartışılıyor.

Yapay zeka araçlarının yükselişi, üretimden hizmete, sanattan stratejiye kadar pek çok alanda "emeğin yeniden tanımlanmasını" beraberinde getiriyor. Peki insan emeği bu denklemde ne oluyor?

  • Rutin işler makineler tarafından devralınıyor. Veri girişi, müşteri destek botları, otomatik raporlamalar gibi birçok alan artık algoritmalara teslim.
  • Yaratıcı işler ise insanın hâlâ sahnede kalabildiği ender alanlardan. Stratejik düşünme ve etik karar alma gibi beceriler hâlâ insana ait.
  • Duygusal emek – yani empati, liderlik, güven kurma gibi insani bağlamlar makinelerin (henüz) erişemediği bir alan olarak değer kazanmaya başladı.

Bu bağlamda artık sadece “çalışmak” değil, nasıl çalıştığımız, hangi değerle çalıştığımız ve ne ürettiğimiz daha fazla önem kazanıyor. Bir ofiste sekiz saat geçirmek, bir çizelgeyi doldurmak ya da bir raporu yazmak değil; o işin ardındaki niyet, değer ve etki belirleyici oluyor.

İnsan emeği yok olmuyor, evriliyor. Yeni sorular karşımızda:

  • Emek, yalnızca üretmek midir; yoksa anlam yaratmak da emeğe dâhil midir?
  • Makinenin yaptığı iş ile insanın yaptığı iş arasında hangi farklar bizi “insan” kılar?
  • Emeğin geleceği, bir "teknoloji rekabeti" değil, bir "insanlık sınavı" mıdır?

Yapay zekâyla birlikte "yeni emek türleri" doğuyor: veri etikçiliği, algoritmik denetim, yapay zeka eğitimciliği, insan-makine işbirliği tasarımı… Bu alanlar insanın yalnızca bilgisine değil, vicdanına da ihtiyaç duyuyor.

Bu noktada temel farkı oluşturan şey, makinenin veriye dayalı işlem gücü karşısında insanın anlam üretme kapasitesi. Vicdan, empati, sezgi, değer oluşturma... Bunlar hiçbir yapay sistemin sahip olamayacağı nitelikler. Dolayısıyla geleceğin emeği, bu insani niteliklerle bütünleşen bir üretim anlayışını gerektiriyor.

1 Mayıs, yalnızca geçmiş mücadeleleri anmak için değil, bugünün ve yarının emeğini konuşmak için de bir vesiledir.

Çünkü artık emek yalnızca bir iş değil; aynı zamanda bir varoluş biçimi, bir anlam üretme süreci, bir insanlık değeridir.

Belki de geleceğin en kıymetli emeği, vicdanla üretilmiş anlamlı işler olacaktır. Emek; sadece bir üretim girdisi değil, bir toplumsal sözleşme, bir dayanışma biçimi ve bir insanlık sorumluluğudur.

O yüzden 1 Mayıs’ta yalnızca işçileri değil; üreten, katkı sunan, fayda yaratan, değer inşa eden herkesi anmak gerekir. Mühendisleri, öğretmenleri, sağlıkçılar ile birlikte işçileri, çiftçileri, sanatçıları ve düşün insanlarını...

Çünkü çağ ne kadar değişirse değişsin, dünya hâlâ insan emeğiyle dönüyor.


(Bu yazının düzenlenmesinde ve görsel tasarımında YZ araçları kullanılmıştır)

bayErgin

'Ancora Imparo'

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski